Bir kardeşimiz, “Ağabeylerimiz, ‘şahs-ı manevi, uhuvvet, tesanüd, meşveret, tarafgirlikten uzak kalmak’ gibi mevzuları bizimle paylaşıyorlar da neden yaşayamıyorlar?” diye sordu.
Önce şu bilinmeli: Hatasızlık, kusursuzluk yalnızca Allah’a mahsustur: “O, her şeyin sahibidir, her kusurdan paktır, beridir.”1
Ağabeyler de beşerdir, şaşar, hata ile kusur işler ve düşe-kalka gider! Bir ayette, “İnsan yaratılış itibariyle zayıf ve zaafları olan bir varlıktır.”2 denir. Zayıflık ve âcizliği, “Nisyan ile malül, yani, unutkan, acul/aceleci, haris, cimri, övgüyü seven, eksik ve kusuru kabullenmeyen, aldanan, hizmette geri kalan, ücrette koşan, hatalarına bahaneler üretme” zaaflardan kaynaklanır. Dolayısıyla “İnsan kusurdan, nisyandan, hatâdan hâlî”3 olmaz. Ayrıca, “Herkeste nefs-i emmâre bulunur. Bazı da hissiyat-ı nefsiye damarlara ilişir, bir derece hükmünü kalb, akıl ve ruhun rağmına olarak icra eder… Nefis ve hevâ ve his ve vehim bazen aldatıyorlar.”4
Hatta peygamberler de hata, kusur işleyebilir. Buna zelle, yani, “ayağın sürçmesi, kayması”dır. Hz. Âdem (as) ve Hz. Havva’nın (ra) yasak ağaca yaklaşması, Hz. Yunus’un (as) Allah’tan izin gelmeden vazife mahallini terk etmesi”5 Hz. Musa’nın (as) dövüşen iki kimseyi ayırmaya çalışırken birinin ölümüne sebep olması”6 zelledir. İsmet sıfatına sahip olan peygamberler günah işlemezler, fakat, kasıtsız olarak bazı kusurlar işlemeleri mümkün; ama, hataya devam etmezler; Allah hatalarını giderir. Fazilet ve manevi makam bakımından en büyük evliyanın dahi en küçüğüne yetişemediği “Sahabeler de insandırlar; hatâdan, hilâftan hâlî olmazlar…”7 Hz. Âdem ve eşi Hz. Havva gibi, “Ey rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz, bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz!” demeleri gibi pişman olmaktır. “Bu, onları düştükleri zilletten kurtardı ve yüceltti.”8
“Hîn-i meşrutiyette tevbenin kapısı açıktır ve tevbe edenler çoktur.”9 Kur’an hepimizi uyarır: “Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz?”10 O halde ağabeylerin de uygulanacakları formül şu: “Nefsini itham eden, kusurunu görür. Kusurunu itiraf eden, istiğfar eder. İstiğfar eden, istiaze eder. İstiaze eden, şeytanın şerrinden kurtulur. Kusurunu görmemek, o kusurdan daha büyük bir kusurdur. Ve kusurunu itiraf etmemek, büyük bir noksanlıktır. Ve kusurunu görse, o kusur kusurluktan çıkar. İtiraf etse, affa müstehak olur.”11
Dipnotlar:
1-Haşir Suresi, 23.; 2-Nisa Suresi, 28.; 3-Sözler, Enst./intr., s. 308.; 4-Lem’alar, s. 170.; 5-Saffât Suresi, 139-141.; 6-Kasas Suresi, 15-16.; 7-Sözler, s. 44; 9-Saff Suresi, 2.; 8-A’raf Suresi, 23.; 9-Münazarat, s. 95.; 10-Lem’alar, s. 91.