Şimdi samimi, dürüst dindarlar, “muhakeme, muarefe ve muhasebe” ile hem kendisini hem AKP iktidarını sorgulamalı. Kendisini “muhafazakar demokrat” diye tanımlayan AKP’nin üç temel argümanı vardı:
Temiz yönetim ile 3Y’yi, yani, “Yoksulluk, yolsuzluk ve yasakları” kaldırmak. Akıldaneleri, düşünürleri, akademisyenleri, yazar-çizerleri neyi pompalamıştı: “Dine hizmet edeceğiz, yolsuzluk, yoksulluk ve yasakları bitireceğiz, eğitimi düzelteceğiz, medyaya, bilhassa tv kanallarını, anayasayı toplumun örf ve inançlarına uygun hale getireceğiz, dindar gençler yetiştireceğiz, AB’ne gireceğiz…”
Evet, “siyasal dinciler veya siyasal dindarlar” kestirmeden “Şeriatı getireceklerdi!”, “Şeriattan çıkıp, gittiler!” Anketler, tüm dini değerlerin törpülendiğini gösteriyor! En büyük tahribatları, dinin ve dindarlığın içini boşaltıp “Din bu ise, dindarlık bu ise biz yokuz!” dedirtmeleri idi. Ve dindarları, “yolsuz, müstebit, zalim, hak, hukuk çiğneyenler” haline getirdiler.
“Fasık siyasetdaşını, mütedeyyin muhalifine, su-i zan bahaneleriyle tercih” ederek, “Hem umumun mâl-ı mukaddesi olan dini, inhisar (tekel) zihniyetiyle kendi meslektaşlarına daha ziyade has göstermekle, kavî bir ekseriyette dine aleyhdarlık meyli uyandırmakla nazardan”1 düşürdüler. Adalet, hukuk, insan hak ve hürriyetleri, eğitim, ilim, fikir ayaklar altında. Din ile dindarlıkla hiçbir ilgisi olmayan despotizmi, vahşi kapitalizmi, Kemalizmi uyguladılar din namına! Ekonomik dahil bütün olumsuzlukların faturasını dine ve dindarlara çıkardılar! Dine, dindarlığa büyük bir iftira ettiler! Hiç ilgisi olmadığı halde “Dindar!” diye lanse edilen AKP döneminde, dini değerler aşınmış, siyasi gevezelikler her tarafı kuşatmış, helal-haram hassasiyeti bitmiş, aile hayatı tahrip olmuş, “maneviyatta sınıfta kalınmış”2, makam ve mevkiler, devlet gücü, biribirinin yutmak ve gözünü oymak için kullanılır hale gelmiş!
Umarım hepimiz, “Rejimi reddetmek ne vazifemizdir, ne de kuvvetimiz var. Ve ne de düşünüyoruz ve ne de Risale-i Nur izin veriyor. Fakat biz kabul etmiyoruz, amel etmiyoruz, istemiyoruz. Red başka, kabul etmemek başkadır, amel etmemek daha başkadır.”3 hakikatini ve “İki elimiz var. Eğer yüz elimiz de olsa, ancak nûra kâfi gelir”4 hakikatini anlayıp siyaset topuzunu atarak, iki elimizle nura sarılırız.
Dipnotlar:
1-Sünûhat, Enst./intr., s. 66.;
2-Eski Başk. Yard. ve Hük. Sözcüsü Bülent Arınç, Cihan/Yeni Asya/4.5.2014.;
3-Kastamonu Lahikası, s. 206.;
4-Lem’alar, s. 96.