13 Temmuz 2015 tarihinde iftar programına gitmek üzereyken, Trabzon’un Akçaabat İlçesinde meydana gelen bir kazada ağır yaralanan ve KTÜ Farabi Hastanesinde yoğun bakıma kaldırılan Semanur Toprak Yılmaz (23) daha sonra vefat etti.
Cenazesi Rize Merkez Eski Orta Camii’nde (24 Temmuz 2015) Cuma namazının ardından kılınan cenaze namazından sonra Yenigüzel Köyünde aile mezarlığına defnedildi. Cenazeye benlerce kişi katıldı.
Defin işleminden sonra da duâlar eksik olmadı. “Kaderin konuşması ile diller tutulur” diyerek duâ edilmesi herkesi duygulandırdı.
Semanur Toprak Yılmaz kardeşimiz cüzünü okumuş, seksen yıllık ibadetten hayırlı Kadir Gecesinde iftara giderken, oruçlu olarak kaza geçirmişti.
’Bediüzzaman Hazretlerinin ifadesi ile Ramazan ayı ahiret ticareti için gayet kârlı bir meşher bir pazardır ve uhrevî hasılat için gayet münbit bir zemindir. Amellerin artarak katlanması için bahardaki Nisan yağmuru gibidir.
Herkes birbirlerinin hislerine tercüman olup duâ ederken, sen ebedî hayat için lâzım olan levazımatı tedarik ederek gittin. Evet Semanur kardeş, biliyoruz ölüm haktır, hakikattir; ister istemez biz de geleceğiz.
Biliyoruz ki İnşaalah sen Nur oldun, uçtun gittin, kâr içinde kâr ettin, yüzlerce sevenleri duâcı ettin. Genç ihtiyar kadın erkek çoluk çocuk seni son yolculuğunda yalnız bırakmadı. Kader konuşunca diller susar misali biz konuşmuyoruz, lisanı halimizle de boynumuz bükük; ama hayatın manasını görmüş olarak. Allah senin gibilerden ve senin gibi evlât yetiştirenlerden razı olsun.
***
Aynı şekilde ölüm kervanına Konya’dan katılan Halil Uslu Ağabey de var. Kulluğun gereklerini azamî derecede yerine getirmeye çalışan, programdan programa koşan, Zübeyir Gündüzalp misali sağlığını hiçe sayarak Kur’ân nurunu şiar edinmiş, Risale-i Nurdan reçeteler sunan gönül insanı Halil Ağabey de Konya’dan ölüm kervanına katıldı.
“Evet Sultanım,” Trabzon seyahatinde Samsun’dan Şeref Çetintaş Abimizle ziyarete geldiğinizde iki yıl kadar önce sizinle röportaj yapmak istemiştim. İlk yönelttiğim soruda “Yeni Asya’yı ne zaman tanıdınız?” dediğimizde tebessümle beraber “Biz Yeni Asyayı değil, Yeni Asya bizi tanıdı” diyerek ders vermişti.
Evet Sultanım, ayda on beş bin km. Anadolu’yu dolaştın. Risale-i Nur Eserlerine verdiğin değeri bizzat yaşayarak gösterdin.
Her an ölecekmişim gibi, Rısale-i Nurları okuyan o havayı teneffüs edenlerle beraber olmak kadar huzurlu mutlu bir şey düşünemediğini aktarıyordun. Dünyevî hiçbir beklentisi olmayan, dâvâ için her şeyini feda ettiğini adeta yaşayarak gösteriyordun.
Üstadı evinizde misafir eden babanızdan beş yaşında öğrendiğini aktarmıştın. “Risale-i Nur eserlerini okuyunca o zaman kiminle muhatap olduğumuzu anlamış olduk ve sorumluluğun farkına vardık. Elbette sıkıntılara katlandık geceleri evimiz basıldı, her türlü hapishaneleri işkenceleri yaşadık” diyordun.
“Fındık için her türlü fedakârlığı yapıyoruz, Risale-i Nur için hangi fedakârlığı yapıyoruz. Kime Risale-i Nurları ikram edip anlatabiliyoruz” diye haykırıyordun. Yine Ali Ulvi Kurucu’nun yazdığı ‘Gönüller fatihi büyük Üstada’ diye başlayan, Zübeyir Ağabeyin kırk beş dakikada okuduğu önsöz...
“Zindanlar, hastaneler, tımarhaneler hapishaneler, tazyikler, zehirlenmeler, akla gelmez işkenceler yaptılar, ama gönüllere hakim olamadılar. Çünkü Bediüzzaman dünya nimetlerine asla ilgi göstermedi ve ihtilâfları halleden kargaşalığı bastıran bir kişi olarak hareket etti” diyor ve aynı yoldan gidiyordun.
Son olarak Hz. Mevlânâ’nın dediği gibi ‘Men Bende-i Kur’ân’ın eğer can darem, Men Hak’-ı reh-i Mühammed muhtarem./ (Ben sağ olduğum müddetçe Kur’ân’ın kulu kölesiyim. O seçkin Hz. Muhammed’in yolunun tozuyum.) diyerek Anadolu’yu karış karış gezdin.
Birimiz Şarkta, birimiz Garpta, birimiz Cenupta, birimiz Şimalde olsak da biz yine beraberiz. Yusuf Civelek Abimizin ifadesi ile “Görünüşte nahoş, aslında hoş.”
Sizin gibi ağabeyler olduktan sonra, yüreğimiz hep topluca vuracak, birliğimiz beraberliğimiz daim olacak inşaallah.