maznunlar tarafından ‘Sarı çıyan’ lakabı takılan iri yarı teğmen, avukatın cevap vermesine fırsat kalmadan Menderes’e şiddetli bir tokat vurdu. Avukata defolup gitmesini işaret ettikten sonra Menderes’in yakasını topladı, birkaç tekme sallayarak içeri doğru sürükledi, içeride de sayıp sövmeye ve dövmeye devam etti.
Berin Hanım, evin hizmetkârı Hüseyin Efendinin de yardımı ile Göreme Sokak’taki bir apartmanın giriş katında bulduğu iki odalı küçük eve taşındı. Hem eşini ziyaret etmek, hem de yaptıkları hakkında bilgi vermek maksadıyla Harp Okulu’na gidip Menderes’le görüşmek istedi ise de nezaketsiz tavır ve hareketlerle geri çevrildi.
O günlerde başladı maznunların Yassıada’ya sevkıyatı. Adnan Menderes ve Celal Bayar ilk götürülen maznunlar arasında idi. Onları adada Cemal Gürsel’in has adamı olan ve onu adaya özellikle tayin ettirdiği söylenen Albay Tarık Güryay karşıladı.
“Bilmiyor gülmeyi sâkinlerinin binde biri,
Bir vatan derdi birikmiş bir avuçluk karada.
Kuşu hicran getirir, dalgası hüsran götürür,
Mavi bir gözde elem katresidir Yassıada.”
Maznunlarından Faruk Nafiz Çamlıbel’in bu mısralarda da ifade ettiği gibi tarih boyunca hep sürgün yeri, hapishane, zindan olarak kullanılmıştı bu ada. Onun için binalar barınmaktan ziyade sakinlerine azap verecek şekilde yapılmıştı. Menderes zamanında Deniz Kuvvetleri Komutanlığı bazı yeni binalar, salonlar yaptırmış, yollar meydanlar açtırmışsa da, onlar adanın makus talihini değiştirmeye yetmemişti.
Menhus ruhlu insanlar
Orada görevlendirilenlerin kahir ekseriyeti, mezkûr vahşi hayvanlar gibi insanlara zarar vermekten zevk alan menhus ruhlu insan suretindeki canavarlardı. Onların başında da hepsinin özelliklerini taşıdığı için onları oraya toplayan Albay Tarık Güryay vardı.
Cemal Gürsel maznunları Yassıada’ya sürmekle kalmadı. Devlet başkanı sıfatı ile radyo mikrofonların başına geçti ve kurtarmaya teşebbüs edildiği takdirde Yassıada’nın bombalanacağını, adada kan ve kemik yığınlarından başka bir şey kalmayacağını söyleyerek milleti tehdit etti.
Hamisinin yaptığı gözdağı konuşmalarından da cesaret alan Güryay, Adnan Menderes’i, bir numaralı odaya hapsetti. Daha önce ardiye olarak kullanıldığı anlaşılan beş altı metrekarelik bu küçük odaya askı, dolap, masa, sandalye, yatak ve nöbetçi subay kodluğu yerleştirilince âdeta kıpırdayacak yer kalmadı.
İşkencenin bir türlüsü
Daha ilk gece başladı Menderes’in tahta kuruları ile mücadelesi. Yorgunluk, uykusuzluk, gerginlik, düşünce, tasa, endişe ve diğer kasavet hâlleri hislerini istila ettiği için bir gecede bin yılın işkencesini yaşadı. Acılara tahammül edemeyerek kendinden geçtiği zamanlarda başında nöbet bekleyen subaylar kast-ı mahsusla uyandırdıkları için iyice bitkin düştü.
Ruh sağlığı da iyice bozuldu. İğne yapmaya o zaman başladılar. İlacın ne işe yaradığını sorduğu zaman sakinleştirici olduğunu, uyuması için verdiklerini işaret ettiler. Yapılan iğneler onu ayakta duramaz, düşünemez, başını yastıktan kaldıramaz hâle getirdi. Bu sefer de uyarıcı haplar verme cihetine gittiler.
Dâvâ vekili bulmak kolay olmadı
O zamana kadar ailesi hakkında bilgi alamaması, Yüksel ve Mutlu’nun, memlekette yaşanan hadiseler hakkında bilgi sahibi olup olmadıklarını bilmemesi, kendisinin içinde bulunduğu vaziyet hakkında da eşine, çocuklarına bilgi verememesi de onun zihnini haddinden fazla meşgul ediyordu.
Dava vekili bulma işi o kadar kolay olmadı. Cuntacıların şerrinden ve hukukçuların hışmından korkan pek çok avukat, istediği hâlde Menderes’in müdafaasını yapmaya cesaret edemedi. Araya bazı hatırlı dostların girmesi ve onların da medenî cesaret göstermeleri neticesinde Talat Asal ve Burhan Apaydın Menderes’in müdafaasını kabul ettiler.
Berin Hanımın mektubu sayesinde avukatların haberi Adnan Beye avukatlardan önce ulaştı. O da görüşmek ve ailesi hakkında bilgi almak için avukatların yolunu gözlemeye başladı. Odasının önünde Bayar’ın avukatı Başak Beyi görünce ona doğru döndü.
Sarı Çıyan
“Merak ediyorum Başak Bey, benim avukatlarım da geldi mi?” diye sordu.
Acımasızlığı ile bilinen ve sarı teninden, uzun saçlarından dolayı maznunlar tarafından ‘sarı çıyan’ lakabı takılan iri yarı teğmen o sırada Menderes’in başında nöbetçi olduğu için, avukatın cevap vermesine fırsat kalmadan Menderes’e şiddetli bir tokat vurdu.
“Başkası ile nasıl konuşabilirsin?” diye bağırdı.
Avukata defolup gitmesini işaret ettikten sonra Menderes’in yakasını topladı, birkaç tekme sallayarak içeri doğru sürükledi. Onun hiç sesi çıkmamasına rağmen, odadan yükselen seslerden ‘sarı çıyanın’ içeride de sayıp sövmeye ve dövmeye devam ettiği anlaşılıyordu. Diğer maznunların hâlleri de Menderes’inkinden pek farklı değildi.
Yassıada mahkemesi
Neticede, asker sivil cuntacıların baskısı ile tank paleti altında ezilmişçesine yamyassı hâle getirilen kukla bir mahkeme heyeti kuruldu Yassıada’da. Öyle ki, adalet terazisi, üzerinde katı sıvı hiçbir şey durmayacak, konduğu anda düşecek şekilde dümdüz edildi.
Yüksek Soruşturma Kurulu dediler Ö. Altay Egesel başkanlığında Necdet Darıcıoğlu, İ. Hilmi Senil, Necdet Menteş, Niyazi Kırdar, Nihat Saçlıoğlu, Hikmet Kümbetçioğlu, Fahrettin Öztürk, Fahrettin Kıyak, Hayrettin Perk, Fazlı Öztan, Servet Tüzün, Süleyman Taşar, Turgut Lüleci, Avni Yurtsever, Orhan Özdoğan gibi üyelerden müteşekkil savcılar heyetine.
Salim Başol başkanlığında, Selman Yörük, Rıza Tunç, Abdullah Üner, Hıfzı Tüz, Hasan Gürsel, Mehmet Çokgüler, Cahit Özden, Adil Sanal, Ferruh Adalı, Vasfi Göksu, Ali Doğan Toran, Nahit Saçlıoğlu isimli üyelerden meydana gelen hakim heyetine de Yüksek Adalet Divanı adını verdiler.