Müslümanlar bir Kudüs tarafına ve bir de Mekke yönüne dönüp namaz kılıyorlar, dediler.

Bu olay üzerine Bakara Suresi’nin 177. Ayeti nazil oldu ve asıl iyiliğin iman, salih amel ve farzlar olduğu şöyle açıklandı:

“Asıl ve gerçek iyilik yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmek değildir. Asıl ve gerçek iyilik; Allah’a iman etmektir. Allah’a iman etmek iyiliktir. Ahiret gününe iman etmek iyiliktir. Meleklere iman etmek iyiliktir. Kitaplara iman etmek iyiliktir. Peygamberlere iman etmek iyiliktir. Allah rızası için akrabalara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilencilere ve boyunduruk altında bulunan köle ve esirlere sevdiği mal ve paradan vermek iyiliktir. Namaz kılmak iyiliktir. Zekât vermek iyiliktir. Antlaşma yaptığı zaman sözünde durmak ve sözünü yerine getirmek iyiliktir.

Sıkıntı zamânında sabretmek iyiliktir. Hastalık zamânında sabretmek iyiliktir. Cihad ve savaş ânında sabretmek iyiliktir.

İşte bu iyilikleri yapanlar da doğru kimselerdir. Ve takva sâhibi müttakîler de ancak bunlardır.” 

Cenab-ı Allah’ın ihsan, iyilik, ecir, sevap ve mükâfâtı o kada sonsuz ki, kalbimizde  iman olduğu sürece uyurken bile iyilik ve sevap yazılmaktadır. Çünkü insanı değerli ve kıymetli kılan kalbindeki imandır. İki dünya saadetinin anahtarı “iman”dır. İşte bu yüzden; Allah’ın bu iyilik ve ihsanlarına karşı ne kadar şükür ve teşekkür etsek azdır.

“İman, insanı insan eder;  belki insanı sultân eder. Öyle ise, insanın vazîfe-i asliyesi iman ve duadır. Küfür, insanı gâyet âciz bir canavar hayvan eder.”1

Bu bakımdan Mehmet Âkif’imiz: “İmansız paslı yürek sinede bir yüktür.” demiştir.

İman, ihlâs, istikâmet, ihsan, iyilik, ibadet, sıdk, takva, ümit, Kur’ân ve sünnet üzere kalınız.

Dipnot:

1. Sözler, s. 285.