Bir devrin romanı... Hacı Hafız Mehmed - 59
1946 yılı acısıyla, tatlısıyla geride kalmış ve yeni bir miladî yıla, 1947’ye girilmişti. Nur hizmetleri tüm Anadolu’yu sarmış ve yurt dışına da taşmaya başlamıştı. Her yerden hizmetlere ait müjdeli gelişme haberleri geliyordu.
Üstadın, Emirdağı’ndan yazdığı mektuplar ise, şevki ve heyecanı daha da artırıyordu. Hacı Hafız Mehmed; ikindi namazını kıldırmak için camisine gitti, ancak kıyama kalkmakta ve ayakta durmakta bir hayli zorlandı. Hastalık kendini iyiden iyiye hissettirmeye başladı. Namaz dönüşü kendini yatağa attı.
Akşam namazına oğlu Hafız Mehmed’i (Topalca’yı) gönderdi ve yatsı namazına gidemedi. Namazlarını evinde eda etti.
Birkaç gün camiye gidemeyince cemaati gruplar halinde ziyarete gelmeye başladı. Kur’an hizmetinde bulunan kardeşleri çok daha sık olarak ziyaretine geliyor ve şifa bulması için devamlı dualar ediyordu.
Havanın aşırı soğukluğu, hastalığın ıstırabı çekilecek gibi değildi. Fakat o sabır ve şükür içinde bulunuyordu. Oğlu Hafız Mehmed, kızı Hatice hiç yalnız bırakmıyorlar, torunları Ahmed Zeki ve Hafız Bekir etrafında pervane gibi dönüyorlardı.
Artık namazlarını oturarak eda ediyordu. Ziyarete gelenlerle çoğu defa yatağında sohbetlerde bulunurken, Risale-i Nurlarla ilgili görüşmelere gelenler için yatağından kalkıp oturarak sohbette bulunuyordu. Sanki o zaman hastalığın bütün sıkıntıları gidiyordu.
Hanımı Arap Ana, bir an bile onu yalnız bırakmıyor ve devamlı gözlerinin içine bakıyordu. Tekrar sağlığına dönmesi için gece gündüz durmadan dualar ediyordu.
Bir gün yatsıdan sonra herkes ayrılınca kendisini tutamayarak başını kocasının göğsünün üzerine bırakıverdi. Öyle ağladı ki; gözyaşları hocanın gömleğinden geçip ta tenine kadar indi. İsyan gibi olmasa feryad ü figan edecekti. Ancak bunun, Allah’ın işine bir itiraz gibi olacağını düşündüğü için bütün gücüyle kendini tutarak, tahammüle çalıştı…
Arap Ana kalbinin tâ derinliklerinden gelen şu sözlerle adeta rahatlamaya çalıştı.
“Rabbim! Ne olur bülbülü gülünden, gülü bülbülünden ayırma. Firakının ateşine dayanırım, ancak visali uzatma. Hacımı alırsan beni yalnız bırakma. Affeyle Allah’ım! Aşıkı maşukundan ayırma!.”
DEVAM EDECEK