"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Şahane kutuplaş(tır)ma

Hasan SARIBUĞA
11 Haziran 2013, Salı
Başbakan’ın İstanbul’dan Ankara’ya gelişinden sonra yaptığı “karşılama” konuşması sırasında uzun yıllardan sonra yeniden “Mücahit Erdoğan” sloganlarını duymaya başladık. Yine Tunus ziyareti dönüşü havaalanı karşılamasında atılan -dinleyip müdahale dahi etmediği-, “Yol ver gidelim; Taksim’i ezelim” sloganları hayret verici...

Aynı şekilde; “Azınlık şaşırma sabrımızı taşırma” ve “Tayyip’in askerleriyiz” sloganları da oldukça düşündürücü... “Vur de vuralım, öl de ölelim” sloganlarını eleştirenler şimdi bunlara göz yumuyor. Dahası, sayın başbakan, “% 50’yi evde zor tutuyoruz” diyerek cesaret veriyor, bir bakıma yol gösteriyor. Belki biraz da bunun neticesi bu sloganlar.

Her meselede olduğu gibi bu meselede de “dindar” insanların hassas olduğu bir konuya, “faiz” konusuna gelindi ve olaylar için bir anda “faiz lobisi” hedef gösterildi. Başbakanın bu konudaki açıklamaları da “Başbakan faiz lobisine meydan okudu” olarak medyaya yansıdı.  Elbette “şer odakları” toplumsal olaylardan faydalanmaya ve olayları istedikleri yönde kullanmaya çalışırlar. Ancak her şeyi bir anda, birçoğunun belki de ilk defa duyduğu bir “lobi”ye bağlamak, eylemi “destekleyen” ve böyle düşünmeyen “milyonlarca” insanı daha da kışkırtacaktır. Böyle bir “lobi”nin etkisi, başbakanın yurtdışı ziyareti öncesinde bahsedilen bir durum değildi. Bülent Arınç’ın tansiyonu düşüren konuşmasından sonra, herkesin yumuşama beklentisi artmışken, sanki “geri adım atmamaya” da bir gerekçe gibi iyice keskinleştirildi.

Bu “lobi” konusu, gerçekten enteresan. Zira bu olay, artık “iman-küfür” mücadelesi olarak algılanmaya başla(tıl)dı. Atılan sloganlar bu algının bir sonucu değil mi? (“Tekbir”li sloganlar da işin cabası. Sanki 20 yıl geriye gittik)

Abdullah Gül, Bülent Arınç, Kadir Topbaş ve Vali Mutlu dahil olmak üzere herkes yatıştırmacı, kabullenici ve sağduyulu bir tavır sergilerken, başbakanın “umursamaz”, “küçümseyici” ve “tırmandırıcı” tavrını devam ettirmesi ne anlama gelir, mazur görülebilir mi, nasıl tevil edilebilir?

Başbakanın bu devam eden tutumuna rağmen, Bülent Arınç’ın “Birilerinin bizi silkelemesi lâzım” demesi ve Vali Mutlu’nun Twitter’dan çok samimî bir şekilde özür mesajları iletmesi olumlu gelişmeler ve takdire değer. Başbakan “lobi”leri hedef gösterirken, başbakanın tutumuna ters olarak, bunların bu kişiler tarafından söylenmesi çok enteresan. Demek başbakan kendilerini ikna edememiş ya da ikna olsalar da olayların içerisinde olan halka da ciddî hak veriyorlar. En azından öyle görünüyor.

Başbakan, sarf ettiği tırmandırıcı sözlerinin hiçbirisinin hedefini net olarak belirtmedi ve hep “bunlar” diyerek bahsetti. Bir başbakan, bir kısım halkından, net ayırım yapmaksızın “bunlar” diye bahsettiği zaman nasıl bir tepki gelmesini bekler? Amaç teskin etmek olsa nasıl bahseder, neler söyler? Hem diğer hükümet yetkilileri, diğer devlet adamları, akademisyenler, yazarlar yumuşatıcı açıklamalar yapabiliyor, yol gösterebiliyorken, başbakan bilemez ve yapamaz mı?

Başbakan, “’Demokrasi’ diyorsanız, ‘özgürlükler’ diyorsanız, ‘hak, hürriyet’ diyorsanız bu şiddetle elde edilmez. Hukuk içerisinde kalarak elde edilir” diyor. Sonra da diyor ki; “Bu eylemlere devam ederseniz anladığınız dilden yanıt veririz, sabrın da bir sonu vardır”.  Umarız “hukuk içerisinde kalan” bir dilden bahsediyordur. Ancak bu üslûp, hangi ortamlarda ve ne için kullanılır zihinlere havale edelim.

Sloganlara dönecek olursak, belki de en sorunlu ve tehlikeli olanı şu; “M. Kemal’in askerleriyiz” sloganlarının “karşılığı” olarak “Tayyip’in askerleriyiz” sloganı atılıyor. İkinci bir “tek adam” mı oluştu? Böyle bir ortamda, böyle bir anlayış ile demokrasiden söz edilebilir mi? Hem bu insanlar “yol verildiğinde” ne yapacaklar?
Evet, “tencere-tava” işleri doğru görülemez. Lâkin bir başbakanın aynı seviyeye inmesi, gençleri teskin edeceğine, isteklerini anlamaya çalışacağına, olayları daha da kışkırtması ve körüklemesi, “mutlaka bir hesap var” diye düşündürüyor. Bize, gençleri “Kasımpaşalı” yapan değil, onları teskin edecek, sözleri ile ve hareketleri ile toplumun bütün kesimlerini kucaklayacak hükümet yetkilileri lâzım.

Biz bunları söylemez ve istemez isek, hükümet temsilcileri kendilerini nasıl düzeltecekler, daha iyiye nasıl ulaşacağız? Bizim taassup içerisinde, futbol taraftarı gibi bir tarafı desteklememiz mi gerekir yoksa hak namına yanlışları ve doğruları söylememiz mi gerekir?

“Belki hürriyet budur ki: Kanun-u adalet ve tedipten başka, hiç kimse kimseye tahakküm etmesin. Herkesin hukuku mahfuz kalsın, herkes harekât-ı meşruasında şâhâne serbest olsun.” (Münâzarât) düsturunca hak ve özgürlüklere sahip çıkalım. Hükümeti de, Üstad’ın “Hükûmete hücum edenler, bazıları ‘Haydo, Haydo’ derlerdi, bazıları ‘Haydar Ağa, Haydar Ağa’ derlerdi; ben ‘Haydar’ derdim, şimdi de ‘Haydar’ diyorum.” (Beyanat ve Tenvirler) dediği tarzda eleştirelim.

Okunma Sayısı: 1700
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • hasan koç

    11.6.2013 00:00:00

    erdoğanın kullandığı üslup, aynen milli görüş siyasetinin üslubudur. Bunu hep söylüyoruz. Dini hissyatları en iyi şekilde kullanan, her konuşmasında dini kendince referans göstererek dör halife v.s din büyüklerini her konuşmasında siyasetine alet eden kışkırtıcı ve toplumu karşı karşıya getirici bir üslup... Açın erbakanın bir konuşmasını dinleyin, ardından Erdoğanı dinleyin.. fark yoktur.

  • Recep Günay

    11.6.2013 00:00:00

    tebrikler

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı