"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kimse masum değil

Hasan SARIBUĞA
20 Haziran 2013, Perşembe
Eylemciler, Gezi Parkı bağlamında istedikleri sonuca ulaştılar. Gezi Parkı’na otel ve AVM yapımı yargı tarafından durduruldu.

İktidar, yargı kararına uyacağını—her ne kadar başbakan başta durdurma kararına kızsa da (!)—, yargı süreci sonucunu bekleyeceğini, sonuç kendi lehine olsa bile halk oylamasına başvuracağını duyurdu. Her halde bu konuda, gelinen bu noktadan sonra en makul çözüm halk oylaması olacaktır. Bu, demokrasi adına bir kazanım gibi görünse de, meselenin daha sıkıntılı olaylara dönüşüp dönüşmeyeceğini zaman gösterecek. Durumun kalıcı olarak çözümlenmesi ve bu tür sorunların tekrar yaşanmaması için, iktidar partisinin söylemlerini gözden geçirmesi gerekiyor. Demokrasi, hak, adalet ve özgürlükler adına da, sistemde ve siyasî mekanizmada daha kalıcı çözümler getirilmesi şart.

Yaşanan bu olaylarla bir kez daha görüldü ki; artık sokak gösterileri, eylemler ve sloganlarla bir şey halledilemiyor. Bu zamanda, özellikle toplumsal meseleler, fikrî ve ilmî sahada çalışmak ve ikna ile oluyor. Üstad Bediüzzaman Said Nursî’nin dediği gibi; “Medenilere galebe çalmak ikna iledir, söz anlamayan vahşîler gibi, icbar ile değildir.” (1) Evet, toplum huzurunu bozan fiiller meşrû görülemez, fikirler meşrû zeminlerde, ikna metodu ile anlatılmalı. Bununla birlikte; insanlar acaba “söz anlamama” ya da “sesini duyuramama” durumu ile karşılaştıkları için bu yola tevessül etmiş olabilirler mi, bu yönünün de değerlendirilmesi lâzım. Bu tür gösteriler ve eylemler, tahrike, kullanılmaya, yanlış anlaşılmaya meyyaldir. Tartışmaya, çatışmaya, kine, nefrete, husûmete, güncel ve popüler tabiri ile kutuplaşmaya zemindir. Eğer bir eylem, isteyerek ya da istemeyerek de olsa, başkalarının hürriyetlerini sınırlayan, rahatsız eden, çevreye, kamu ve şahıs mallarına zarar veren, işyerlerinin çalışmasını engelleyen ve kamu düzenini bozan bir hal alır ise, meşrûiyetini yitirir. Haklı olunsa bile haksız duruma düşülebilir, hakkın ortaya çıkması daha da geciktirilir.

Eylemciler de, bu eyleme karşı olanlar da, sosyal medya yardımı ile her türlü yalan propagandayı kendilerini haklı göstermek için kullandılar. Sosyal medya kullanan herkes bunları gördü, bir kısmı televizyonlara ve hem iktidarın hem de eylemcilerin söylemlerine de yansıdı. Bu ise, bilgi çağında artık yalancının mumu yatsıya kadar da yanmadığı için, “haklı” olunsa bile haksız olmak ile sonuçlanıyor. Her zaman için; “en menfaatli ve en iyi hile, hilesizlik olduğu” bilinmeli, “hak ve hakikat ve sıdk ve doğruluk esası” (2) takip edilmelidir. İlle de müsbet hareket...

“Millî iradeye saygı” mitingleriyle, meseleyi bir “güç gösterisi” haline getiren AKP ise, Erdoğan’ın kutuplaştırıcı söylemleri ile ortalığı gerdi. Erdoğan, her söyleminde, dinî ve millî değerleri barındıran sözleri, adeta bir cephane gibi kullandı. Yine başörtülü bacılarımızı kullanarak, bazı insanların millî değerlerimize ve inançlarımıza ters hareketlerini nazara vererek “karşı tarafa” yüklendi. Belki bunlara tepki olarak toplanmak ve yürümek isteyen karşı gruplara müsaade edilmedi, anında müdahale edildi ve dağıtıldı. Müdahale demişken; olayların en başından beri, Erdoğan’ın polise sahip çıkma vurguları, eylemcileri polis düşmanı gibi gösterdi, polis de bundan etkilendi, eylemciler de. Halbuki polis hepimizin polisi. Polis dahi bir kutuplaşma aracı oldu.

Sonra, son 10 yılda “en çok” büyüyen, millî ekonomiyi tamamen ele geçiren “faiz sektörüne” yüklendi (Faiz sektöründeki büyüme öyle çok ki, banka olmadan kesinlikle taksitli alış veriş yapamıyorsunuz, ev, araba alamıyorsunuz. ”Milletin” cebinde para yok, hepsi bankalarda dönüyor ve herkes bankalara gelirinden daha çok borçlu. Ne kadar büyük olduğunu ve ne kadar teşvik edildiğini zihinlere bırakalım). Olayların, dış güçlerin desteği ve tertibi ile olduğunu, tabiri caiz ise “pabuç bırakmayacaklarını” söyledi. Elbette dış güçlerin kötü emelleri çoktur, fırsat kollarlar ve her fırsatı değerlendirmeye çalışırlar. Bu oyunları bozmanın tek yolu, meseleyi “park, AVM, ağaç, otel, çiçek, böcek” çerçevesinde tutabilmekti. Ancak öyle yapılmadı ve iş iman-küfür mücadelesine kadar dayandırıldı. Oyun, bilerek ve isteyerek, herkes tarafından “oynanmak” istendi. Demek, kimse masum değil...

Dipnotlar:
1- Hutbe-i Şamiye, Sayfa 92.
2- Tarihçe-i Hayat, Sayfa 214.

Okunma Sayısı: 1601
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı