Sen, eşin, çocukların, annen, baban... Yani çok sevdiğin, senin için çok değerli, masum ve üzerine titrediğin nazik insanlar... Onlarla birlikte, akşam karanlığında, bir yerden bir yere yaya olarak yola çıktın. Daha birkaç sokak geçmiştiniz ki; yolunuzu ellerinde bıçak, birkaç zorba çevirdi. “Buradan geçemezsiniz, sizin geçmenizi istemiyoruz, siz buradan geçerseniz biz varlığımızı sürdüremeyiz” dedi. Ne yaparsın? “Hayır, geçeceğiz, geçene kadar da burada bekleyeceğiz, bize zarar verirsen çevredekiler bize yardım eder” mi dersin, yoksa geri dönüp başka yoldan mı gidersin?
Diyelim ki; kahramanlığın veyahut hiddetin kabardı ve karşı koymak, hakkını korumak istedin. Silâhın olmadığı gibi, meseleyi de kavga olmadan çözmek istiyorsun. Biraz da çevreden görürler, yardım ve arka çıkarlar, zorbalara hadlerini bildirirler diye düşünüyorsun. Herkesin kendi menfaatini düşündüğü bir yer olduğu için de aslında bu zor, yardım etseler de kendi menfaatleri için edecekler. Yalnız, o bölgenin Hâkim-i Mutlak’ının da er ya da geç, suçluların muhakkak hak ettiği cezayı vereceğini, sizin az bir zararınıza mukabil, sizi çokça taltif edeceğini de biliyorsun. O’na da havale ediyor ve güveniyorsun, ancak yol hakkını da bırakmak istemiyorsun.
İşte böyle bir hengâmda, silâhsız (silâhlı olsa bile gücü yetmeyecek, yetse bile çok cinayetler çıkacak) birileri uzaktan konuşuyor. Biri diyor ki; “Hakkınızı asla bırakmayın, o yol sizindir, arkanızdayız, Hâkim-i Mutlak sizden yanadır, geri dönerseniz bir daha geçirmezler, hadlerini bildirmezseniz hep yolunuzu keserler”. Başka biri diyor; “Geri dönün ve başka yoldan gidin, masum ve nazik ailenize zarar gelir. Belki bir daha yola çıkamayacak şekilde dönmek zorunda kalırsınız, belki zarar gören aileniz acı içerisinde devam etmek zorunda kalır. Belki başkaları da meselenize katılır asayiş hepten bozulur. Hâkim-i Mutlak onların cezasını verir, sizi de zararınıza ve iyi niyetinize mukabil mükâfatlandırır. Hem bir daha da emniyetsiz yollara girmeyin, yolları iyi tanıyın”. Ne yaparsın?
Eğer sen, geçmekte ısrar etsen, o zorbalar masum ailenden bazılarını darp etse ve tekrar “Buradan geçemezsiniz dedik, gidin buradan yoksa daha fena olur” dese, ailene gelen zarardan kim(ler) mesul olur? Seni uyaran ikinci adam, zorbadan yana mı olmuş olur, senden ve ailenden yana mı?
Peki, bundan sonra ne yaparsın? Biraz tecrübe ettin. Yolunu değiştirir misin, aynen devam mı edersin? “Diren, sabret çocuğum, birazdan birileri bunlara hadlerini bildirir, Hâkim-i Mutlak da bizimledir, bu yol bizim hakkımız” mı dersin?
Eğer o adam sen olmasan, senin kardeşin olsa, nasıl bir söz söylersin? İkinci adam gibi mi yoksa birinci adam gibi mi? Hatta “Gerekirse ben de giderim” deyip onun ailesini tehlikeye mi atarsın? Diğer kardeşini (ikinci adam) kabadayıdan yana olmak ile mi suçlarsın?
Elbette benzetmede hatalar ve eksiklikler olabilir. Dahasını zihinlerinize havale ediyorum.