Bu asırda orta çıkan çeşitli maddi hastalıklar olduğu gibi yine bu asırda artarak yaygınlaşan çeşitli manevi hastalıklarda var.
O hastalıklardan birisi de kendini başkalarına gösterme hastalığıdır. Bu yüzden sokakta gördüğümüz insanların birçoğu kendisini olduğundan farklı göstermeye çalışıyor.
İnsanlar kendisi ile barışık olmadığı gibi aksine kendi kimlik ve karakterine savaş açmış durumdalar. “Başkalarının gözünde ben nasılım acaba?” diyerek kaygılı ve korkak bir hayat yaşanıyor. Bu yüzden başkalarının gözüne girebilmek için yapmacık ve aldatıcı davranışlarda bulunuluyor. “Ben artısı ile eksisi ile buyum” diyebilmek kendimizi doğru tanımaya ve doğru şekilde yenileyebilmeye imkân sunacakken kendimize takındığımız sahte roller bizi biz olmaktan çıkartıyor. Hata ve kusurlarımızı göremez hâle geldiğimiz gibi o hata ve kusurları da kendimize yakıştıramıyoruz. Adeta kendimizi hata ve yanlıştan takdis ediyoruz.
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri kendisini doğru tanıyan ve doğru tanıtan bir şahsiyettir. Bu dehşetli zamanın kendini gösterme hastalığına yakalanmadığı gibi bu hastalığı da tedavi etmeye çalışmıştır. “…Tekellüfe ve kıymetten ziyade kendimi göstermeye ve ziyade hüsn-ü zan edenlere karşı hoş görünmek için kendimi makam sahibi göstermek ve sırr-ı ihlâsa tam münâfi kendini büyük göstermek ve vakar perdesi altında benliğin zararlı ve fâni zevkini aramak hâletleri ise, ey nefsim, meftun olduğun o zevkleri hiçe indirirler” hakikatinde üç defa kendini göstermek yanlışı vurgulanarak zikredilmiştir. Kıymetten ziyade kendini göstermek, kendini makam sahibi göstermek ve kendini büyük göstermek hususları bu hastalığın hangi şekillerde tezahür ettiğinin bir göstergesidir. İşte Bediüzzaman Said Nursi bu hastalığın tüm yönlerinden sakınmış ve sakındırmıştır. Çünkü bu nefsani zevk taşıyan zararlı his, zamanla yerini acı ve kedere bırakacak fani olduğu için devam edemeyecektir. İnsana ise pişmanlıkları ve üzüntüleri kalacaktır.