Birileri yanlış yaparken yaptıkları yanlışlara kılıf olarak adliyeyi ve adaleti kullanırlar.
Kendi menfi amaçlarına ulaşmak ve menfaatlerine kavuşmak için adaletin yüce esaslarını tarumar ederler. Hiçbir tesir altına girmemesi ve hiçbir tarafgirliğe kapılmaması gereken adalet müessesesini rencide edecek davranışlarda bulunurlar. Adalet gibi kutsi bir değeri dünyalıklarını elde etmek için harcarlar. Yani elması şişelere tercih ederler. Kendi kötülüklerini gizlemek için adaletin iyiliklerine zarar verirler. Adalet kisvesi altında yapmak istedikleri aslında kendi kötü emel ve hedefleridir.
Bu meselenin hem geçmişte hem de günümüzde örnekleri çoktur. Maziye baktığımız zaman Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin adliye eliyle başına gelenlerin sebebi budur. Yoksa adalet mercileri Said Nursi ve talebelerinin masum olduğuna defalarca karar verip mahkeme lisanıyla ilan etmişlerdir. Ancak adliye eliyle yürüyenler adalet makamlarına tesir ederek onları yönlendirmişlerdir. Bu etki ve tesirden kurtulamayan adli makamlar ise yıllarca süren eziyetlere bir vasıta ve araç olmuşlardır. “Neden umum mazlumların ve biçarelerin hukuklarını muhafaza eden adliyenin çok ehemmiyetli haysiyetini rahnedar (zarara uğratmak) edecek entrikalarla, dolaplarla, adliyenin eliyle yürüdünüz? Doğrudan doğruya karşımda merdane çıkıp; ‘Senin vücudunu bu dünyada istemiyoruz’ demeliydiniz!“ (Tarihçe-i Hayat)
Bediüzzaman, kendine yapılanlardan çok adalete yapılanlara üzülmektedir. Adaletin vaziyetine kendi vaziyetten daha çok acımaktadır. Çünkü adalet bütün masum ve zayıfların durağıdır. Ona bir şey olursa bütün hakkını arayanlar zarar çeker. Bugün bize düşen vazife ise adalet eliyle yürümeye çalışanları uyarmak, her zaman adaleti üstün tutmak ve onu korumaktır.