Nur Talebeleri imanî mevzular üzerinden hiçbir zaman ihtilâfa düşmemişlerdir. Genelde, yukarıda bahsettiğimiz ‘pazıl’ın parçalarını bir araya getirememekten ya da kelâmın dört kaynağını dikkate almamaktan, meşveret sistemindeki aksaklıklardan kaynaklanan sıkıntılar oluşmuştur.
Risale-i Nur’da bazı meseleler, pazılın parçaları gibidir. Parçaları bir araya getirmediğinizde veya eksik getirdiğinizde hakikatleri tam olarak açığa kavuşturamazsınız. Külliyattan verdiğiniz sadece bir referansla iddianızı ispatlayamazsınız. Hâlbuki Risalelerin birçok yerinde o meseleyle ilgili gerek mütemmimlik noktasından gerekse farklı bakış açılarıyla mesele gayet net bir şekilde açığa kavuşturulmuştur. Bu, imanî meselelerde böyle olduğu gibi içtimaî meselelerde de aynen böyledir.
Bediüzzaman hakikatlerin anlaşılmasında geniş açılı bir dürbün kullanır. Bundan kastettiğim şudur:
O, asla toptancı değildir. Bâtıl mezheplerde bile bir dane-i hakikatin mevcud olduğunu 1 söylerken, felsefeyi ve batıyı ikiye ayırırken, Abdülhamid dönemini ve İttihat ve Terakki’yi değerlendirirken bir at gözlüğü kullanmamıştır. Diğer taraftan kelâmın dört kaynağından bahsederek şöyle der:
“Biri mütekellim, biri muhatap, biri maksat, biri makamdır. Ediblerin, yanlış olarak yalnız makam gösterdikleri gibi değildir. Öyle ise sözde ‘Kim söylemiş? Kime söylemiş? Ne için söylemiş? Ne makamda söylemiş?’ ise bak. Yalnız söze bakıp durma.”2
Nur Talebeleri imani mevzular üzerinden hiçbir zaman ihtilâfa düşmemişlerdir. Genelde, yukarıda bahsettiğimiz ‘pazıl’ın parçalarını bir araya getirememekten ya da kelâmın dört kaynağını dikkate almamaktan, meşveret sistemindeki aksaklıklardan kaynaklanan sıkıntılar oluşmuştur. Meselâ, çok bilinen bir mevzu üzerinden gidelim:
Din adına ortaya çıkan bir parti ile alâkalı olarak, Emirdağ Lâhikası’ndaki “Sebilürreşad ve Doğu” mensuplarıyla ilgili söylenen “onlarla dostuz ve kardeşiz, fakat siyaset noktasında değil.”3 sözünü, dört parti tahlilinde “yüzde altmış yetmiş tam mütedeyyin olmak şartı”,4 Mektubat’taki nur ve topuz mukayesesi,5 “umumun mal-ı mukaddesi olan dini, inhisar zihniyetiyle kendi meslektaşlarına daha ziyade has göstermekle, kavi bir ekseriyette, dine aleyhtarlık meyli uyandırmakla nazardan düşürmek”6 tehlikesi … gibi birçok bileşenleri bir araya toplayamazsanız yanılırsınız.
İşte tam burada, meşveret imdada yetişir ki, şahısların bulamadığı, anlayamadığı, kıyaslamadığı, hatta yorumlayamadığı birçok meseleler vuzuha kavuşur. Merhum Zübeyir Gündüzalp’in Bediüzzaman’ın vefatından sonra bu manaların tahakkuku için gösterdiği gayretler çok manidardır. Zira şahıslar etrafında oluşan hizmet halkaları, o şahıslarla aynîleşiyor ve onların indi mütalâalarıyla boyanabiliyordu. Bu Nur Talebelerinin birlik ve beraberliği için müthiş bir tehlikeydi. Bu tehlikeyi sezen Zübeyir Gündüzalp’in Nazilli inzivası, ‘Hizmet Rehberi’nin tanzimini doğurur ve oturan meşveret sistemiyle de hizmetlerin bütünlüğü korunmuş olur.
Diğer taraftan, Millî Nizam Partisi’nin kurulma aşamasında da aynı endişeleri taşır. “Allah korusun, bu yeni parti, din namına kurulduğu için, Müslümanları birbirine düşürür ve hizmetimize zarar verir, buna bir çözüm bulmalıyız. Bu yeni partinin büyük bir fitneye vesile olacağından korkuyorum. İnsanlar zahire bakarlar ve siyasetin cazibesine kapılırlar.”7 der ve Külliyatta siyasetle alâkalı yerlerin hepsini bir araya toplattırır. Böylece ‘Beyanat ve Tenvirler’ kitabı, bu endişelerin ürünü olarak teşekkül eder.
Velhasıl, Nur hizmetlerinin tarihi sürecinde, muhterem Zübeyir Gündüzalp’in endişelerinde ne kadar haklı olduğunu, din namına kurulan bir partinin nasıl Müslümanları birbirine düşürdüğünü, hizmetlerimize nasıl zararlar verdiğini ve nasıl büyük bir fitnelere vesile olduğunu, yaşayarak gördük.