İnsanlığın kurtuluşu için gönderilen son ve en büyük peygamber, bizim Peygamberimiz Hz. Muhammed (asm) 571 yılında Kameri aylardan Rebiü’l-evvel ayının 12. gecesi doğmuştur. Bu mübarek geceye “Mevlid Kandili” denir.
Bediüzzaman, Mesnevî-i Nuriyede Hz. Peygamber’i (asm) şöyle anlatır: “Mürşid-i imânî, Resûl-i Ekrem (aleyhissalâtü vesselâm) bak, nasıl neşrettiği hakikatin nuruyla, hakkın ziyasıyla, nev-i beşerin gecesini gündüze, kışını bahara çevirerek, âlemde yaptığı inkılâp ile âlemin şeklini değiştirerek nuranî bir şekle sokmuştur. Evet, o zâtın nuranî güzelliğiyle kâinata bakılmazsa, kâinat bir mâtem-i umumî içinde görünecekti. Bütün mevcudat birbirine karşı ecnebî ve düşman durumunda bulunacaktı.”1
“Sen olmasaydın, Ben Kâinatı halk etmezdim”2 dediği, insanların sevgilisi, insanların ve cinnilerin Nebisi, 70 bin âlemin Efendisi olan sevgili Peygamberimizin (asm) dünyayı şereflendirdiği gece.
Yine Bediüzzaman Mesnevî-i Nuriye adlı eserinde Hz. Peygamber’i (asm) şöyle vasfediyor: “İ’lem eyyühe’l-aziz! Şu gördüğün büyük âleme büyük bir kitap nazarıyla bakılırsa, nur-u Muhammedî (asm) o kitabın kâtibinin kaleminin mürekkebidir. Eğer o âlem-i kebir bir şecere tahayyül edilirse, nur-u Muhammedî hem çekirdeği, hem semeresi olur. Eğer dünya mücessem bir zîhayat farz edilirse, o nur onun ruhu olur. Eğer büyük bir insan tasavvur edilirse, o nur onun aklı olur. Eğer pek güzel şaşaalı bir Cennet bahçesi tahayyül edilirse, nur-u Muhammedî onun andelîbi olurdu...3 diyor ve o nur Hz. Adem’den Hz. İbrahim’e oradan Hz. İsmail’e ve dedesi Abdulmuttalip’e ve oradan da gerçek sahibi olan Peygamberimize (asm) intikal ediyor.
Peygamber Efendimiz (asm) buyuruyorlar ki; “Hz. Allah ilk önce benim nurumu ve ruhumu yarattı. Adem (as) su ve toprak arasından iken ben peygamber idim. Benim peygamberliğim ilân edilmişti.”
Hz. Peygamber’in (asm) doğumu esnasında fevkalâde olaylar olmuştur.
Bu olaylardan bazılarını önemine binaen nakletmeye çalışacağım:
Abdü’l-Muttalib’in kızı Safiyye (Peygamberimizin halası) şöyle anlatıyor:
Hz. Muhammed (asm) doğduğunda Âmine’nin ebesi idim. Muhammed’in (asm) nuru, lambanın ışığından fazla idi. O gece altı alâmet gördüm.
Birincisi; Doğar doğmaz secde etti.
İkincisi; Başını kaldırıp fasih bir lisan ile, “Lâ ilahe illallah innî resûlüllah (Allah’tan başka Allah yoktur. Ben O’nun peygamberiyim)” dedi.
Üçüncüsü; O’nun nuru ile ortalık apaydınlık oldu.
Dördüncüsü; Doğduktan sonra yıkamak istediğimde, “zahmet etmeyiniz biz onu yıkadık” diye bir ses işittim.
Beşincisi; Sünnet olmuş ve göbeği kesilmişti.
Altıncısı; Kundağa sararken iki küreği arasında, peygamberlik mührünü gördüm. Üzerinde “Lâ ilahe illallah” yazılı idi.4
Hz. Âmine, Peygamberimizi (asm) doğurur doğurmaz bir ses: “Şüphesiz sen bu ümmetin seyidine hamile kaldın, O’nun ismini Muhammed koy.” diyordu. Hz. Âmine, çocuk doğar doğmaz, çok sevdiği ve kurbanlık develerle kurtarıp sonra da kaybettiği oğlu Abdullah’tan dolayı gönlü hüzünlü Abdulmuttalib’e “bir oğlun oldu, gel de gör.” iltifatında bulunarak onu, torununu görmesi için çağırdı. Doğum evine koşarak gelen Abdülmuttalib, torununu kucağına alarak sevdi ve âdeti üzere Kâbe’ye götürüp tavaf ettirecekti. Hz. Âmine Abdülmuttalib’e, duyduğu sesi, doğum anındaki gördüğü olayları anlatarak isminin Muhammed (asm) konacağını hatırlattı. Abdülmuttalib O’nu Kâbe’de tavaf ettirdikten sonra ismini Muhammed (asm) koymuştu. Orada bulunanlar merakla Abdülmuttalib’e “Bu çocuğa niçin atalarının adını koymadın da Muhammed (asm) koydun?” diye soruyorlardı.
O da: “Allah’ın ve insanların O’nu (asm) övmesi için” cevabını vermişti.5
Hazret-i Âmine huzurlu ve sürurlu idi. Nur topu yavrusu tatlı tebessümleriyle, kocasının vefât acısını bir nebze unutturduğu gibi, istikbale ümit ile bakmasını da sağlayan tek teselli idi. Bahtiyar Âmine, şerefli yavrusunu ancak bir hafta kadar emzirebildi. Bundan sonra Ebû Leheb’in cariyesi Süveybe Hâtun Kâinatın Efendisine sütanne oldu ve O’nu (asm) günlerce emzirdi.6
Mevlid Kandilinde Hz. Peygamberi (asm) hatırlamak, O’na (asm) salâtü selâm okumak ve Kâinatın Efendisini (asm) tefekkür etmek geceyi ihyada yapılması gereken en önemlisidir. Ayrıca bu gecede O’na olan imanımızı, sevgimizi ve biatımızı tazelemeliyiz. Çünkü; Cenâb-ı Hak: Kendi rızası için Hz. Peygambere (asm) itaatı, kendine itaat olarak kabul etmektedir. Bu vesileyle Bütün Müslümanların kandilini tebrik ederken Kandilin, insanlığın İslâm’ın fecrinde uyanmasını niyaz ediyorum.
Dipnotlar:
1- Mesnevî-i Nuriye, s. 23.
2- Keşfü’l-Hafa, c. 2, s. 164.
3- Mesnevî’i- Nuriye, s. 99-100.
4- Câmî; a.g.e. s. 40.
5- Elitok, Halil; Yaşayan Kur’ân Model İnsan Hz. Peygamber, s. 35.
6- Tabakât, 1/108; Ensâb, 1/42