17 Aralık 2018. 745. Vefat yılı münasebetiyle Hz. Mevlânâ’yı rahmetle ve minnetle anıyoruz.
Hz. Mevlânâ, 1273 yılında Konya’da Hakk’ın rahmetine kavuşmuş ve sevenlerine şöyle demiştir: “Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız! Bizim mezarımız âriflerin gönüllerindedir”
Bediüzzaman Mesnevî-i Nuriye adlı eserinde şöyle ifade eder: “Hz. Mevlânâ, Benim zamanımda gelseydi, Risale-i Nur’u; ben onun zamanında gelseydim Mesnevî’yi yazardım. O zaman hizmet Mesnevî tarzındaydı. Şimdi ise; Risale-i Nur tarzındadır.”
Hz. Mevlânâ, bütün sözlerini duyarak söylemiş ve eserlerini yaşayarak vermiştir. Onun tek ilham kaynağı, Allah yolunun yolcusu olmasıdır.
O’nu sevmek, O’nu övmek, O’nun aşkıyla pervane kesilmek, O’na imanla ermektir.
Mesnevî’de şöyle ifade eder: “Bizim mesnevîmiz, vahdet dükkânıdır. Onda, Allah’dan gayri ne görürsen; o puttur.” Hz. Mevlânâ, Belh’de doğmuştur. Babası Sultanu’l-ulem’a Bahaeddin Veled’dir. Zamanın Sultanı, Harzem Şah hakkında bir takım tezviratta bulunuyor diye Sultanü’l-ulema aleyhinde başlatılan kampanya neticesinde Harzem Şah, Bahaeddin Veled’e şöyle haber gönderir: “Bir iklimde iki sultan gerekmez; eğer kabul ederseniz memleketimi size terk ederek başka bir ülkeye gideyim. Yoksa, sizin başka bir beldede neşr-i ilim etmeniz münasip olur” deyince Sultanü’l-ulemâ, durumu kavrayıp şöyle bir cevapta bulunur: “Efendime selâm götürün ve deyin ki; fani âlemin mülkleri, tacı, tahtı ve saltanatı padişahlara lâyıktır. Bizler ilim adamı ve dervişleriz. Mülk ve padişahlıkla ilgimiz yoktur. Biz gönül hoşnutluğuyla buradan göç edelim.”
Sultanu’l-ülema, aile efradıyla birlikte Bağdat’a gitmek üzere yola çıkarlar. Nişabur yoluyla Bağdat’a gelirler. Küfe yoluyla Mekke-i Mükerreme’ye giderler. Hac görevini ifa ettikten sonra Medine-i Münevvere’den Şam’a uğurlanır. Daha sonra, Sivas, Aksaray, Kayseri, Niğde yoluyla Karaman’a gelirler. Burada yedi sene kalırlar. Sultan Alaeddin, Sultanu’l-ülemâ’yı Konya’ya dâvet eder. Bu dâvet üzerine yola koyulurlar.
Başta Selçuklu Sultanı olmak üzere şehrin ileri gelenleri şehrin dışında Larende caddesinde karşılarlar. Sultan Alaeddin, kafileyi görünce atından inip sonsuz saygı ve hürmetle Sultanü’l-Ulema’nın dizini öpüp yaya olarak yürümek ister. Fakat Bahaeddin Veled, buna müsaade etmez. Onun ısrarı üzerine atına biner ve beraberce şehre girerler. Konya’da maruf “Buga” medresesinde misafir kalırlar. Halka va’z ve sohbet ederek halkı tenvir ediyorlardı.
Bir gün Selçuklu Sultanı ile birlikte şimdiki Mevlânâ Türbesi’nin bulunduğu yer, padişaha ait gül bahçesi idi. Etrafta güller açmış, sümbüller açmış ve bülbüllerin ötüştüğü bir yerdi. Buradan geçerken Sultanu’l-ülema bu manzara karşısında şöyle deyiverdi: “Buradan yarınki oğul ve torunlarımızın kokusu gekiyor” demişti. Bunu gören padişah hemen o günden itibaren orayı vakfetti. Evvelce sultanların gül bahçesi olan bu yer aşıkların ve ariflerin irfan bahçesi oldu.
Hz. Mevlânâ, 18 Rebiu’l-ahir h. 628, m.1273 yılında Cuma sabahı Mevlâsı’na kavuştu. Gül bahçesindeki ve şimdiki yerine defnedildi. Çünkü, arifler için ölüm, ebedî hayat ve sermedi saadetin kapısıdır. Mevlâm, şefaatine bizleri nail eylesin.