08 Şubat 2014, Cumartesi
Hz. Havva ve Hz. Âdem cennette yaşamaya başladıktan sonra yasak meyve ile imtihan edildiler.
Ve her ikisi de meyveden yediler. Bazı rivayetlerde, meyvenin yenmesinde Hz. Havva’nın öncülük ettiği, Hz. Adem’i (as) teşvik ettiği, hatta bu konuda oldukça ısrarcı olduğu yönünde bilgiler var. Bazı yanlış anlamalar dolayısıyla bugün bile nisa tabakası çeşitli suçlamalara maruz kalmakta, adeta meyvenin yenmesindeki bütün hata Hz. Havva annemize yüklenmekte, onun neslinden gelen kız evlâtları da bu ithamdan nasibini almakta. Halbuki işin aslı hiç de öyle değil. Bilâkis, Hz. Havva annemizin ısrarında müthiş bir güzellik, lâtif bir his, arzu edilen bir sevgi ve vazgeçilemeyen bir şefkat mevcuttur. Meselenin aslı izah edilse bu haller net olarak gözükür.
Şöyle ki: Cenâb-ı Hak meleklerine yer yüzünde bir halife yaratacağını söylemiş, Hz. Âdem yaratılıp ruh üflenmiş, melekler Allah’ın emrini dinleyerek secde etmiş, İblis secde etmeyip isyan etmiş, Hz. Adem (as) cennete yerleştirilmiş ve Hz. Havva yaratılmış ve her ikisi de cennette yaşamaya başlamıştı. İşte bu noktada, her meseleyi açık ve net bir şekilde açıklayan Rabbimiz, “Dedik ki: ‘Ey Âdem, sen ve eşin cennette oturun, ikiniz de ondan dilediğiniz yerde bol bol yeyin, fakat şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz. (Bakara Sûresi, 35. âyet)” Cenâb-ı Hak cennetteki o ağaca yaklaşmayı ve meyvesinden yenmesini yasak etti. Meyvenin ne olduğunu ise açık ve net bir şekilde beyan etti. O meyvenin kendi nesli olduğunu, neslini aldığı zaman bu cennetten çıkacağını, nesli ile birlikte dünya yüzüne ineceğini ve cennet gibi mükemmel bir vefat edenlerden olacağını şüpheye yer bırakmaksızın kendisine bildirdi.
Bu durum Taha Sûresinde açıkça bildirilir:
115 - Doğrusu bundan önce Âdem’e (bu ağaçtan yeme diye) emrettik, fakat unuttu ve biz onda bir azim (bir kararlılık) bulmadık.
116 - Bir vakit meleklere: “Âdem(e hürmet) için secde edin” demiştik; İblis’ten başka hepsi secde etmiş, o çekinmişti.
117 - Biz de (Âdem’e) şöyle demiştik: “Ey Âdem! Şüphesiz bu (İblis) sana ve eşine düşmandır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın, sonra bedbaht olursun (sıkıntı çeker, perişan olursun).”
118 - “Doğrusu senin acıkmaman ve çıplak kalmaman (ancak) cennettedir.”
119 - Ve sen orada ne susarsın, ne de güneşin sıcağında kalırsın”
İşte bu âyetlerde yasak meyve yenildiği zaman cennetten çıkacağı, cennetten çıkmakla dünya yüzüne inileceği zerre miktar şüpheye yer verilmeksizin net bir şekilde açıklanmıştır. Yani Allah’ın meyveyi yasaklaması Hz. Âdem ve eşinin cennet gibi bir hayatı kaybedeceğine yöneliktir. Taha Sûresindeki mezkûr âyetler bunu gösteriyor. Rabbimiz 118 ve 119. âyetlerde cennet hayatının mahiyetini Hz. Ademe (as) açıkladıktan sonra, eğer meyveyi yer; yani neslini almayı tercih eder ise bu hayattan dünya hayatı mertebesine indirileceğini, “Sakın İblis sizi cennetten çıkarmasın, sonra bedbaht olursun (sıkıntı çeker, perişan olursun)” âyeti ile açıklamıştır. Demek ki, yasak meyvenin bütün insanlığın nesli olduğu meselesi hem Hz. Âdem (as) ve Hz. Havva, hem de melekler ve hatta İblis tarafından bilinmekte idi.
İşte Hz. Adem (as) babamız, meseleyi bütün yönü ile bilerek, yasak meyve denilen insanlık tohumları hükmündeki zürriyetini alarak dünyaya inme yönünde bir tercih yapmıştır. Bu tercih neticesinde Allah’ın emrini dinlememek cezası olarak cennet hayatından yeryüzüne indirilmiştir. Yani kendi nefsinin lezzetlerini yerine, evlâtlarının kabiliyetlerinin inkişafı için dünya hayatı gibi sıkıntılı bir hayatı kabul etmiştir.
Elbette ki, bu hadisede Hz. Havva annemizin etkisi oldukça fazladır. Çünkü o bir annedir. Bir annenin evlâtlarına olan sevgisi, aşkı, şefkati, koruyuculuk duygusu, hasreti, arzusu, kavuşma isteği bir babadan en az üç kat fazladır. Elbette ki, Havva annemizin o yasak meyvede evlâtlarını, çocuklarını ve torunlarını manen görüp de dayanması mümkün değildi. Mutlaka ki yemek durumundaydı. O meyve içindeki başta Resül-i Ekrem (asm) olmak üzere bütün peygamberler, bütün evliyalar, bütün salih kullarının nurlarındaki cezbeyi görüp de o meyveden uzak durması şefkat ve sevgi sırrına uygun düşmezdi. İşte Havva annemiz evlâtlarına ve çocuklarına karşı şefkat ve sevgi duygusu yasak meyveyi yemelerine ve cennet hayatı yerine sıkıntılı dünya hayatına tercih etmelerine sebep olmuştur.
Ne harika bir şefkat, ne harika bir aşk ve sevgi!...
Havva annemizin yasak meyveyi yemesine bir de bu noktadan bakılsa, zahiren bir yasağın işlenmesi neticesinde; işin özünde, insanlık tarihi ve nesli için ne kadar mükemmel, ne kadar harika, ne kadar kıymetli, ne kadar arzu edilir bir rahmet, bir şefkat, bir sevgi ve aşk saklanmış olduğu açıkça görülür.
Öyle ise annelerimizi, kız kardeşlerimizi, kız evlâtlarımızı, halalarımızı, bacılarımızı, Hz. Havva annemiz yasak meyvenin yenmesinde ısrarcı oldu diye, gereksiz yere suçlamayalım. Aksine, onları tebrik edelim... Binlerce peygamber, sıddık, evliya, salih, muhlis, adil, dürüst, kahraman insanların zuhurlarına vesile oldular diye tebrik edelim.... Zira, “Cennet annelerin ayakları altındadır” denilirken en büyük hisse, hiç kuşkusuz, ilk annemiz Hz. Havva annemize aittir.
Ey Sevgili Havva annemiz! Bütün insanlık olarak senin mübarek ayaklarından öpüyoruz. Allah sana sonsuz rahmetler etsin. Evlâtlarına şefkatinden dolayı terk etmek zorunda kaldığın cennete, Allah seni ve babamız Adem’i (as) tekrar dahil etsin ve seni ve mü’min evlâtlarını orada ebedî olarak lezzetlendirsin. Âmin.
Okunma Sayısı: 14879
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.