İbn-i Nefis’in çağdaşlarına göre en büyük özelliği, gözlem ve deneye önem vermesi ve bunlara dayanarak bağımsız düşünceleriyle ulaştığı sonuçları cesaretle ortaya koymasıdır. Yalnız küçük kan dolaşımını değil, uygulamalı anatomi dersleriyle (ilm-i teşrih), organların fizyolojik fonksiyonlarını ve organik hastalıkların tedavileriyle birlikte detaylı bir şekilde, eserlerinde ortaya koymasıdır.
İbn-i Nefis’in “Şerhu teşrihi’l kânun” adlı eserinde, o güne kadar yanlış bilinen küçük kan dolaşımı bilgilerini doğru şekilde yorumlarken, bu bilgileri yaklaşık üç asır sonra Michel Servetus isimli İspanyol bir doktor sahiplenerek yayınlamıştır. Kader-i İlahinin ibretli bir tecellisiyle “1551 yılında ‘Hıristiyanlığın eski haline getirilmesi’ adlı eserinde, küçük kan deveranına dair izahatı dolayısıyla, 1553 yılında Calvin tarafından yakalanarak, Cenevre’de diri diri yakılır.”(1)
İbn-i Nefis’in buluşu, İtalya’lı Colombo ve Cesalpino tarafından sahiplenildikten sonra, 1616 İngiliz William Harvey tarafından düzenlenerek bilim çevrelerine tanıtılmıştır. Bu bilgiler “1924 yılına kadar tıp tarihinde değişmeden olduğu gibi kaldı. 1924’te Freiburg Tıp Fakültesinde Muhyiddin TATAVÎ adlı genç bir Arap “Alman dilinde, harikulade bir doktora tezi takdim etti. Bu genç ‘Arap doktoru’nun vardığı neticeler tasvip olunduğu takdirde şüphesiz, ilim tarihinin bu bölümünü değiştirmek gerekecekti. Mevzua kulak kabartan sadece birkaç Alman profesörü hemen ‘Devlet Kitaphanesi’ndeki eski el yazmalarını araştırdılar. İnceleme ve mukayeselerinin sonucunda Mısır’lı doktor et-Tatavî’nin haklı olduğunu anladılar. Böylece gerçekte kan deveranı nazariyesini ilk defa bulan tabib, İbn-i Nefis’di. Bütün dünyada benzeri yoktu. İbn-i Sina’dan beri de, bir benzerine rastlanmadı tarzında sözlerle takdirlerini belirttiler.” (2)
İbn-i Nefis’in tesbit ettiği bilimsel gerçekler, araştırmacılar tarafından, eserlerinden bulunarak bilim dünyasına yeniden kazandırılmıştır. İlim adamlarımıza gereken ilgiyi gösteremeyerek, bu değerlerini de ilk önce kendimize olmak üzere dünyaya tanıtamadığımızdan, yapılan buluşları da yabancılar sahipsiz bulduklarından, kendilerine mal edebilmektedirler. “Ama çok acı bir gerçektir ki, hala bugüne kadar birçok Anatomi hocası, Servetus’un küçük kan dolaşımının kâşifi olduğunu tıp fakültelerindeki derslerinde öğrencilere anlatmaktadırlar. Daha acı bir husus ise, bugün birçok tıp fakültesi, tıp tarihi ve deontoloji derslerinde, küçük kan dolaşımının ilk bulucusunun Servetus olduğu anlatılmaktadır. Servetus bu konudaki bilgilerini aktarırken, kendisinden yaklaşık üç yüz yıl önce bu alanda keşifte bulunmuş olan İbn-i Nefis’ten hiç söz etmeden, bu bilgileri kendisine mal etmiştir. 17. Yüzyıl İngiliz tabiplerinden William Harvey (ö.1658) de 1628 yılında büyük kan dolaşımını konu alan eserini yayınlayarak, bu alanda önemli bir buluş ortaya koyduğu kabul edilir. Ancak Harvey bu önemli buluşunu İbn-i Nefis’e borçludur. Zira İbn-i Nefis aynı bilgileri, üç asır önce eserinde kaydetmiş, Harvey ise bunları esas alıp, küçük kan dolaşımından sonra, büyük kan dolaşımı ile ilgili bilgileri ortaya koymuştur. Dolayısıyla Harvey’in üstadı İbn-i Nefis’tir.” (3)
SAĞLICAKLA KALIN.
Dipnotlar:
1) Dr. Sigrid HUNKE, Avrupa’nın üzerine doğan İslâm güneşi, s.184 Bedir Yayınevi 1991
2) Age. s.179
3) Prof. Dr. Ahmet AĞIRAKÇA, age. s.262