İlâhî ilim, irade ve kudretle, arı gibi küçük bir mahlûka ilhâm edilince, rahmetin şerbeti olan bal yapma faaliyeti hemen başlatıldı.
Bu hazırlık dünya misafirhanesine gönderilecek olan insanların, her türlü gıda ve deva ihtiyaçlarının karşılanması için bir destek içindi. İlk insan Hz. Adem’den (as) başlayıp, günümüze kadar bütün insanların gıdalandığı kudret mû’cizesi olan balın, en eski tarih kaynaklarında bile, çok değerli gıda olduğu belirtilmektedir. Kovanını dahi bu İlâhî ilhamla kendisi yapıp, en geniş alanın altıgen olacağı şeklinde, peteklerini dizayn etmesi ve bu ilhamın sonucu inşa ettiği, dar alanda geniş mekân ve depolama san’atıyla, çalışkanlığın sembolü olarak, mühendislere üstad ve amblem olmasıdır. Yaradılışın bu muazzam mû’cizesini detaylarıyla anlatmadan, kudsiyetini manevî kaynaklardan araştırıp tefekkür ederek anlamaya çalışacağız.
Müracaat edeceğimiz ilk kaynak olan Kur’ân-ı Azimüşşan’da, “Ve bir de, Rabbinin arıya: ‘Dağlarda, ağaçlarda ve (insanların) hazırladıkları kovanlarda kendine yuva edin’ diye vahyettiğini. Ve (ona) her türlü üründen ye; ve Rabbinin senin için öngördüğü yolları mutlak bir boyun eğmişlikle izle diye buyurduğunu düşünün! (İşte bunun içindir ki,) onların karınlarından, içinde insan sağlığına yarayışlı unsurlar bulunan değişik renklerde/tadlarda bir sıvı çıkar. Şüphesiz bunda da düşünen kimseler için mutlaka bir ders vardır!” (Nahl Sûresi, âyet 68-69) Burada ‘vahyetti’ (EVHA) ifadesi, Allah’ın bu küçük kanatlı varlığa verdiği, mükemmel bir geometrik plan içinde şaşmaz oranlara dayalı altıgen, prizmatik balmumu hücrelerinden müteşekkil bal peteğini -O hem mekân hem de malzeme bakımından son derece ekonomik dolayısıyla son derece rasyonel mimarlık harikasını- yapma hüner ve insiyakına dikkat çekiyor. Âyetin devamında bahsedilen, bitki özsularının arının gövdesinde bala dönüşmesiyle bütünlenen bu olgu ‘Sünnetullah’ın’ tabiattaki çarpıcı tezahürlerinden birini teşkil etmektedir.”1 Âyette geçen ‘Vahyetti’ ilham anlamında olduğu, diğer canlılardan kuşun uçmayı, balığın yüzmeyi, yeni doğan bebeğin emmeyi öğrenmesi gibi hayat için gerekli faaliyetleri öğrenmeleri de ilham eseridir. İlham-ı Rabbanî ile yapılan bu kudret damlacıklarının, Risale-i Nur deryasındaki harika anlatımla mahiyetlerini anlamaya çalışalım. “Bak o Hakim-i Zülcelal’e, nasıl kitab-ı mübin’in düsturlarından, arı vazifesine ait miktarını bir tezkerede yazmış, arının başındaki sandukçaya koymuştur. O sandukçanın anahtarıda, vazifeperver arıya has bir lezzettir. Onunla sandukçayı açar, programını okur, emri anlar, hareket eder, (VE EVHA RABBUKE İLE-N-NAHLİ) âyetinin sırrını izhar eder.”2
Bal nimeti Sünnet-i Seniyye ve tıbb-ı nebevi yönleriyle gözden geçirildiğinde, bizlere sağlığı koruma ve hastalıkları tedavi etme hallerinde uymamız gereken bilgi ve destekler Peygamber Efendimizin (asm) nurlu tavsiyeleriyle bildirilmiştir. Bal ile ilgili hadis-i şerifler: “Bal şerbetinden daha üstün bir ilâç bulunmaz.” Enes bin Malik (ra) ‘Peygamber Efendimiz (asm) hasta olduğu zaman, ağzına bir avuç çörekotu atar, üzerine de su veya bal şerbeti içerdi.” demiştir. “Her kim, her ay üç gün aç karnına bal şerbeti içerse; felç, cüzzam ve sedef gibi hastalıklardan korunmuş olur.” “Doğum yapan (lohusa) kadınlar için yaş hurma, hasta kimseler için ise bal gibi şifa yoktur.” “Böbrek sancısı, böbrekteki sinirdendir. Hareket ettiği zaman sahibini hasta eder. Bu hastalığı ılık su ve bal şerbeti ile tedavi ediniz.”3 İbn-i Mes’ud (ra) rivayet ediyor: “İki şifa kaynağını elden bırakmayın; BAL VE KUR’AN.”4 “FİHİ ŞİFAÛN Lİ-N-NAS” beyanıyla Cenâb-ı Allah’ın (cc) Kur’ân-ı Kerîm’de övdüğü balın yüksek değerinin anlaşılmasına yeterlidir.
Asırlar boyunca Müslüman hekimler hazırladıkları ilâç ve karışım terkiplerinin ana maddelerinden birisi de bal ve diğer arı ürünleri olan polen, arı sütü, bal mumu, propolis idi. İslâm hükemasının Eflatun’u ve hekimlerin şeyhi ve feylesofların üstadı, dahî-i meşhur Ebu Ali ibn-i Sina’nın dediği gibi “yiyeceklerin yiyeceği, içeceklerin içeceği ve ilâçların ilâcı, BAL...” Bal, binlerce yıl boyunca tedavide kullanılmış olduğu, bütün antik tıp sistemleri tarafından fark edilmiş bir ilâç besin. Dünyada Avicenna adıyla bilinen ünlü hekim İbn-i Sina’nın balı şifa amaçlı kullandığı biliniyor. İbn-i Sina, o zamanlar balı tedavisi olmayan ve önemli bir mikrobik hastalık olan verem tedavisinde tavsiye etmiş. Verem, yeni keşfedilen onca güçlü antibiyotiğe rağmen, halen birden fazla antibiyotiğin bir arada ve aylarca ara vermeden kullanılması ile kontrol edilebilen dirençli ve zor bir enfeksiyon. İbn’i Sina’nın El-Kanun fi’t Tıb adlı ansiklopedi niteliğindeki ünlü eserinde (Avrupa’da yedi yüz yıl ders kitabı olarak okutulmuş), Osmanlı tıp kitapları klâsiği olan Kitabu’l Müntehab fi’t Tıb’da ve on altıncı yüz yılın tıp risalesi olan Kemaliye adlı eserde yine balın şifa özelliğini vurgulamış.”5
SAĞLICAKLA KALIN
Dipnotlar: 1- Muhammed ESED, Kur’ân Mesajı, s. 658, İşaret Yayınları 2013. 2- Bediüzzaman Said NURSÎ, Lem’alar, s. 312, Yeni Asya Neşriyat 2005. 3- Prof. Dr. Davut AYDÜZ, Kur’ân-ı Kerîm’de Besinler ve Şifa, s. 118. 4- Yeni Asya Araştırma Merkezi, Hadislerden Seçmeler Maddî-Manevî Sağlık, s. 163. 5- Dr. Elif GÜVELOĞLU, Kanser İyileşir, s. 344, hayykitap 2015.