1964 yılında, Zeytinburnu’nda ilk defa Risale-i Nur dersine katıldığım zaman, Mehmet Kutlular Abi ile tanıştım.
Abdülvahid Mutkan, Ahmet Şahin Hoca ile gelmişlerdi. Ders yaptılar, ‘dînî konuda sorusu olan var mı?’ diye sordular. Ahmet Şahin Hoca soruları cevaplandırdı, tanışmalar oldu.
Kalkacağım zaman Kutlular Ağabey müdahale etti. Hep birlikte kalkmayınız dedi. İkişer, üçer dışarı çıkmamızı sağladı. Çok tedbirli birisi olduğunu anlamış olduk. Sonraki aylarda dershane için yer kiralandı. Gündoğan Üçer’in ninesinin yeri, her Perşembe, dersin yapıldığı yer oldu. Orada senelerce dersler yapıldı.
Bir gün Süleymaniye’de 46 no’da karşılaştık. Dersten sonra bana, ‘seninle beraber bir yerlere gideceğiz’ dedi. Kabul ettim. Fatih tarafına gittik, bir mobilyacıya uğradık. Hüseyin Kileci adındaki bu şahısa, hizmetin bazı ihtiyaçlarını söyledi. O da “hallederiz” dedi. Oradan ayrıldık.
Sonra, Eminönü’ne indik. Hemen, Mısır Çarşısı’nın arkasındaki Sabuncuhan Caddesi’ndeki Sultanlar şirketine girdik. Sultan Yıldız, Selahaddin Yıldız vs. orada idi.
Selahaddin Yıldız’ın yaşlı, foterli bir büyükleri vardı ki, ondan çekiniyordu. İhtiyaçlar listesini Selahaddin Bey’e Kutlular Abi verdi. O da “bunların hepsini halledilmiş bilin” dedi.
Ben anladım ki, Kutlular Abi benim kafamda istifhamlar olduğunu sezmiş. ‘Bu değirmenin suyu nereden geliyor?’ sualine cevap olarak bunları bana göstermek istiyormuş.
Bu arada yıllarca derslere geldi, Risale-i Nur’u bize açıklayarak anlattı. Bir gün, Zeytinburnu’ndaki evimizde dersimizi yaparken ben çay yaptım, dağıtımını biraderim Hamdi’ye yaptırdım. Kutlular Abi bana, “Sen niye kardeşini Risale-i Nur dersine getirmedin, bizlerle tanıştırmadın?” diye sitem etmeye başladı. Sonra biraderi derse dâvet etti. O da gitti, ondan sonra “vakıf” oldu.
1967’de Van’daki Mevlide Ankara’dan aynı otobüste gittik. Malatya’ya uğradığımız zaman, lokantaya beraber gittik. Kâğıt kebabı ısmarladık. Gelen kebapta bazı kusurlar vardı. “Sakınan göze çöp batar” meselesi, böyle şeyler ona rastlıyordu. Tekrar iyisini getirdiler.
Mevlid sırasında beni bir kenara çekti, ‘herkesle konuşma, tanışma’ dedi. Meğer haklı imiş.
Mevlid bittikten sonra bizi emniyete götürdüler. Sivil giyinmiş jandarma astsubay da bizden lâf arıyormuş.
Emniyette karşılaştık. Bir akşam nezarette kaldık. Sabah sorgulamadan sonra, “tanık” kabul ettiler, bıraktılar. Van’dan geldikten sonra İttihad Gazetesi kurulmuştu. Bir uğradığımda, ‘otur şu makbuzu yaz’ dedi. Ben anlamam deyince, “ben seni biliyorum, muhasebede çalışmıştın” dedi. Kaçamadım kaldım. Kutlular Abinin sigortaya girişini de ben yapmıştım.
Zeytinburnu’ndan Eyüp Sultan’a taşındık. Orada ders başlatmamı istedi.
Ben, hem ders okumak, hem de çay yapmak zor olacak dedim. Ev halkından biri çayı pişirir, kapıdan verir, dersi yaparsın, gelen çayı da misafirlere ikram edersin dedi. Kutlular Abinin böyle pratik çözümleri de vardı.
Bana, biri sana lâfla vs. saldırırsa, kavgadan çekinme sen de cevap ver dedi. İçine her şeyi atma, sonra midene vurur hasta olursun dedi. Ayağını sıcak tut dedi. Temmuz ayında bile yün iç çamaşırı, potur giydiğini gösterdi. Ben mide kanaması geçirmiştim. Ülserin iyileşmesi için böyle yapmamı öğüt verdi. Ayrıca hiçbir şeyi içime atmamamı, karşılık vermemi istedi.
İttihad’da çalışırken, bir şey sormak isteyen ona sorardık. Öyle ki bir slogan oluşmuştu: “Kutlu bilir”. Rahmetli doktor Sadullah Nutku Abi bunu sık sık söylerdi; “Kutlu bilir”.
70’li yılların sonunda İttihad ve Yeni Asya’da çıkan yazılarımı kitap haline getirip bastırmak istedim. Bana, gazete yazısı ve kitap farklı olduğunu, kitaptaki fikir ve düşüncelerin kalıcı olduğundan, daha dikkat gerektiğini söyledi. Yayınevinin stoklarında çok kitap olduğunu, bunun için lokomotif eserleri, yâni, “Minyeli Abdullah” gibi olanları basabileceklerini söyledi. Ama, istersen kendin bastırabilirsin dedi.
Ben de bir sponsor buldum, “İktisat Penceresinden İslâm” adı altında kitabımı bastırdım. Dağıtımını Yeni Asya’ya verdim. Onlar da kolilerin içine beşer, onar koyarak Almanya’ya ve Türkiye’nin çeşitli yerlerine yolladılar.
Kutlular Abi ile hatıralarım kısaca bunlar. Allah rahmet eylesin. Mekânı Cennet olsun. Amin...