Ne olduysa oldu ve Türkiye’yi idare edenler ‘hak, hukuk ve adalet yolu’nu hatırlamış gibi yapmaya başladılar. Ankara’daki idarecilere göre yakında “Eş zamanlı, çok alanlı, ince işçilik gerektiren reformlar” başlayacakmış...
“Türkiye gerçekleri”ni bilenlerin duyunca kızacağı ve “Şimdiye kadar neyi beklediniz?” ya da “Samimi olduğunuzu nereden bileceğiz?” diye soracağı yeni reformlar şöylece özetlenmiş: “Reformlar birçok alanda yapılacak. Eş zamanlı, çok alanlı, ince işçilik gerektiren reformlar olacak. Örneğin Ekonomi Koordinasyon Kurulunda tarımda hangi reformları gerçekleştireceğimizi konuştuk. Malların serbest dolaşımı, iş kurma hakkı ve serbestisi, sermayenin serbest dolaşımı, şirketler hukuku, mülkiyet hukuku, rekabet politikası, mali hizmetler, imar kanunu, tüketici korunması, tüketicinin sağlığının korunması, rekabetçilik ve kapsayıcılık, dijital dönüşüm ve medya, ekonomik ve parasal politika, sosyal politika, istihdam, işletme ve sermaye politikası, bilim, araştırma, eğitim, kültür, gümrük birliği, tarım ve kırsal kalkınma, gıda güvenliği, bitki sağlığı, balıkçılık, bölgesel politika ve yapısal araçların koordinasyonu çalışma yapılan alanlar.” (trthaber.com, 29 Mayıs 2024)
Prensip olarak iyi yönde reformlar yapılmasını elbette arzu ederiz ve bunu her defasında ifade etmeye çalışıyoruz. Ancak vaktinde yapılmayan ‘reform’ ne ölçüde reform sayılır? Hem burada sayılan reformlardan çok daha önemli ve öncelikle olan “hak, hukuk ve adalet” sahasında yapılması icap eden reformlar niçin hep erteleniyor?
Aynı açıklamada ısrarla “Ankara Kriterleri ile yolumuza devam edeceğiz” anlamına gelen beyanlarda bulunulmuş. İdarecilerin “Ankara Kriterleri”nden ne anladığını açık bir dille izah etmelerini beklemek vatandaşın hakkı değil mi? “Kopenhag Kriterleri”ni beğenmeyip “Ankara Kriterleri”ni dile getirdiklerine göre bu kriterlerin farklı olması gerekir. Ancak bu farkın millet menfaatine olduğunu söylemek kolay değil. Umumi anlamda milletin anladığı “Ankara Kriterleri”nin içinde “iyilikler”den çok millet için “fenalıklar” vardır. Hak, hukuk ve adalet; tekrarladıkları “Ankara Kriterleri”nin neresinde ve ne ölçüde var? Ankara anlayışı, şimdiye kadar “Büyük Türkiye”nin önünde engel olmuş bir “bürokratik bakış”ı temsil etmiştir. Bu anlayışla mı “iyi reformlar” yapılacak?
Milleti yanıltmaya, oyalamaya ve akıl karıştırmaya gerek yok. Türkiye bir an önce “hak, hukuk ve adalet” yolunda ilerlemeyi tercih etmek durumundadır. Ankara’daki iktidar mensupları görmek istemese de bunun yolu “Kopenhag Kriterleri”nde sıralanan kıstaslardır. Elbette isimlerin değişmesiyle hakikatler değişmez. “Kopenhag Kriterleri”nin adını “Ankara Kriterleri” yapmak ayrıdır; onlara alternatif olarak sunmak ayrıdır. Görüldüğü kadarıyla idarecilerimiz “AB yoluna alternatif başka bir yol” arayışındadırlar.
Adı ne olursa olsun içinde “hak, hukuk ve adalet” hedefi olmayan hiç bir yol Türkiye’nin ve milletin menfaatine değildir, bilinsin...