Düşman denildiğinde ekseriyetle ‘silâhlı yabancı ülke askeri’ akla gelir, ama esasında en büyük düşman nefislerimizdir. Ayrıca hatırlanacağı üzere Risale-i Nur eserlerinde ‘cehalet, fakirlik ve ihtilâf’ da en büyük üç düşman olarak sayılmıştır.
İslâm İşbirliği Gençlik Forumu (ICYF) ile birlikte İslâm Ülkeleri İstatistik, Ekonomik ve Sosyal Araştırma ve Eğitim Merkezi’nin (SESRIC) iki yılda bir gerçekleştirilen “2020 yılında İİT Üye Devletlerinde Gençliğin Durumu” raporunun ortaya koyduğu tablo, ‘cehalet’in en büyük düşman olduğunu herkese göstermiş durumda.
Rapordaki bilgilere göre yaklaşık 500 milyon olan dünya genç nüfusunun yaklaşık yüzde 29’u İslâm İşbirliği Teşkilâtı’na üye devletlerde yaşıyor. Bu ülkeleri kısaca ‘İslâm ülkeleri/İslâm dünyası’ olarak isimlendirmek mümkün olduğuna göre bu gençlerin eğitim durumunun ‘kötü’ olması ‘düşman’ın galip geldiğini akla getirmez mi?
Rapor, ‘İslâm dünyası’ndaki gençlerin hâlâ dijital dünyaya sınırlı erişime sahip ve teknolojik yenilikten, eğitime ulaşmaya kadar uzanan fırsatlardan yararlanma açısından diğer ülkelere kıyasla daha dezavantajlı durumda olduğunu ortaya koymuş. ‘Dijital dünya’ya uzak olmanın bazı faydaları olsa da, eğitim noktasındaki yetersizlik savunulabilir mi?
Hele, raporun ortaya koyduğu “(İslâm ülkelerindeki) gençlerin halen yüzde 17,7’si okuma yazma bilmiyor” tesbiti karşısında bütün övünmeler anlamını yitirmez mi? 2020 yılında okuma yazma bilmeyen gençleri olduğu bir “İslâm dünyası” nasıl olup da dünyaya örnek olacak ve İttihad-ı İslâmı temin edecek?
Raporda da hatırlatıldığı üzere, “İİT Üye Devletlerinde sürdürülebilir kalkınmanın sağlanması gençlere yönelik kaliteli eğitimi güçlendirmek ve geliştirmek için etkili politikalar üretmesi”ne bağlı. (Yeni Asya, 26 Aralık 2020)
Raporda ayrıca gençlerin işsizlikle karşı karşıya olduğu da hatırlatılmış. İşsizlik bir yönüyle ‘fakirlik’ değil mi? Arzu edilen seviyede bir eğitimin olmadığı, fukaralığın kol gezdiği ‘İslâm dünyası’ için başka ‘düşman’ aramaya gerek var mı?
İslâm dünyasındaki idareciler ‘en büyük düşman’ olan cehalet, fakirlik ve ihtilâflarla mücadele etmek yerine, ‘düşman ülke’ler belirleyip güya bunlarla mücadele için de silâha para yatırması çok büyük bir çelişkidir. İslâm âlemi, gerçek düşmanın ‘silâhlı başka ülke askeri’ değil, ‘cehalet, fakirlik ve ihtilâf’ olduğunu görmeli. Bu üç büyük düşmana karşı mücadele edilip ‘zafer’ kazanıldıktan sonra ‘düşman ülke askerleri’ de mutlaka etkisiz kalır. Çünkü eğitimli, zengin ve ittihad etmiş bir ülkeye ve ‘İslâm âlemine’ başka hiçbir ülke düşmanlık yapamaz.
İslâm İşbirliği Gençlik Forumu (ICYF) Başkanı Taha Ayhan, ortaya çıkan tabloyu yorumlarken şöyle demiş: “Gençlerimizin parlak geleceği, onların yeteneklerine, öğrenme kapasitelerine olduğu kadar aldıkları kaliteli eğitime, bilime ve teknolojiye yapılan akıllı yatırıma bağlıdır. İnanıyorum ki, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da göstereceğimiz çabalarımızla ve destekçilerimizle işbirliği içinde, tüm sorunları ve zorlukları aşabiliriz. Gençlerimiz bizim bugünümüz ve geleceğimizdir.”
İslâm âlemi, ‘gerçek düşman’ının farkına varmalı vesselâm.