Adalet mülkün temeli olduğuna göre, adaletin tecellisi için ne kadar çalışılsa o kadar yeridir.
“Her gün adalet, adalet, adalet. Nedir yahu, yeter yahu” diyenler de mutlaka vardır. Ancak sosyal hayatın nefes alması ancak adaletin tam tecillisi ile mümkün olur ve bu sebeple günde bir değil, bin defa adalet hatırlatması yapılsa yine de çok olmaz.
Temelsiz bir bina olmayacağına göre adalet temelini çok sağlam kurmak icap eder. Hak, hukuk ve adaletin tecelli ettiği bir ülkede başka dertlerle başa çıkmak çok daha kolay olur. Elbette sosyal hayatın çarkları birbirini destekleyen, birbirini takviye eder şekilde işler. Dolayısıyla adaleti iyi işlemeyen bir sistemin meselâ eğitiminin iyi olmasını beklemek boşunadır. Aynı şekilde adaletin tam olarak tecelli ettiği ülkelerde de meselâ dış politika bile ülke menfaatine neticeler verir. Yani uygun ürünün elde edilmesi ‘çark’ların ahenkli ve düzgün çalışmasıyla mümkün olur. Aksi halde bir konudaki başarı tek başına yeterli olmaz. Hele hele bu ‘temel’ kabul edilen adalet değilse...
Hukuktaki sancılı tabloyu ortaya koyan haberlere göre Anayasa Mahkemesi (AYM), ferdî başvuru hakkının başlamasından (23 Eylül 2012) bugüne kadar 271 bin 727 başvuruyu sonuçlandırmış. Hatırlamak lâzım ki AYM’ye “Bireysel Başvuru Hakkı”nın tanınması önemli bir adımdı ve Avrupa Birliği idarecileri de bu adımı takdir etmişti. Haberlere göre bu müracaatların 83,9’u sonuçlandırılmış.
Halen 51 bin 959 başvurunun derdest olduğu belirtilen rapora göre en çok ferdî başvuru 80 bin 756 ile 2016’da yapılmış. En çok başvuru sonuçlandırılan yıl ise 89 bin 651 ile 2017 olarak kayıtlara geçmiş.
Sonuçlandırılan başvuruların karar dağılım türlerine göre ise 14 bin 694 başvuruda, en az bir hakkın ihlâl edildiği, 12 bin 374’ünde idarî ret, 242 bin 494’ünde ise kabul edilemezlik kararı verilmiş. 797 başvuruda hakkın ihlâl edilmediğine hükmedilirken, 1368 müracaatta ise diğer kararlar çıkmış. Yüksek mahkemece hak ihlâli kararı verilen toplam 14 bin 973 başvurunun yüzde 62,3’ünü oluşturan 9 bin 332’sinde âdil yargılanma hakkının ihlâl edildiğine hükmedilmiş.
Mülkiyet hakkının ihlâli 2 bin 893 ile yüzde 19,3, ifade özgürlüğünün ihlâli 633 ile yüzde 4,2, kötü muamele yasağı hakkının ihlâli 490 ile yüzde 3,3, özel hayat ve aile hayatının korunması hakkının ihlâli ise 471 ile kararların yüzde 3,1’ini oluşturmuş. (diken.com.tr, 17 Eylül 2021)
Sonuçlandırılan müracaatlardan 14 binden fazla dosyada ‘ihlâl’ kararı verilmiş olması adalet sisteminin arızasına işaret etmez mi? “Tamam hata oluyor, ama bakın işte, AYM bu hataları düzeltiyor” diyerek olanı normal görmek mümkün olur mu? Arzu edilen ve olması gereken ihlâlleri en aza indirmek değil miydi? “Yüksek mahkeme ne de olsa düzeltiyor” diyerek adaletteki sancıyı görmemek kime ne fayda verir?
Türkiye bu tablo ile yoluna devam ederse sıkıntıları aşması mümkün olmaz. Mutlak surette mülkün temeli olan adaleti tam tecelli edecek şekilde tedbirleri almak durumundayız. Çünkü adaletin tam tecelli etmesi herkes için ve hepimiz için zarurî ihtiyaçtır vesselâm...