Askerlik süreleri ile ilgili tartışmalar ve silâh altına alınan erlerin yaptığı eğitimler her zaman insanları meşgul etmiştir.
Dedelerimiz 3 ya da 4 yıl askerlik yaparken, yakın zamanda bu süreler azılmıştır. Aynı zamanda eğitim durumuna göre de askerlik süreleri değişmektedir. Bu sebeple bedelli askerlik konusu da devamlı surette gündeme gelir, getirilir.
Son günlerde de yine bedelli askerlik isteyenler bir şekilde seslerini duyurmaya çalışıyorlar. Konu ile ilgili olarak yazdığımız iki ayrı yazı (9 ve 17 Mayıs 2017) üzerine “Sizce biz bedelli bekleyenler olarak ne yapmalıyız?” sorusuyla karşılaştık.
Hemen ifade edelim ki bu meseleyi halletmek için ‘iki artı iki eşittir dört’ gibi kolaylıkla gündeme taşınacak bir hal çaresi yoktur. Ancak bazı tavsiyelerde bulunmak da mümkündür.
Bedelli askerlik isteyenlerin ekseriyeti, askere gitmeleri halinde hem kendilerinin hem de ailelerinin mağdur olacağını ifade etmektedirler. Yeni işe giren, yeni evlenen ya da eğitimini devam ettirmek isteyen çok sayıda kişi vardır. Hele Türkiye gibi iş bulmanın çok zor olduğu bir yerde maddî imkânları da iyi olan bir işte çalışan kişilerin işlerine ara verip askerlik görevini yapmaları işleri kaybetmeleri anlamına gelebilir. Bu ve benzeri mağduriyet ihtimalleri varsa bunlar açık yüreklilikle gündeme taşınabilir.
Bu konunuyu gündeme taşımak isteyenler iyi niyetle meselelerini anlatmalı ve mağduriyetlerni belgeleriyle ortaya koymalı. En kolay yol olan gazetelere ya da Türkiye’yi idare edenlere e posta yoluyla toplu mesajlar çekmek pek uygun olmaz. Elbette bu da gerekir, ama isimsiz, müstear olduğu anlaşılan, adres ve telefonu olmayan bir mesajı kim ne ölçüde dikkate alır? Meselâ, adresimize gelen diyelim ki 200 mesajdan sadece 10’unda telefon bilgisi bulunuyordu. Böyle ‘haklı’ bir talebi dile getiren kişilerin isim ve adresleriyle ortaya çıkması, hatta kamuoyuna hitap eden basın açıklamaları yapmaları beklenmez mi?
“Sizce biz bedelli bekleyenler olarak ne yapmalıyız?” sorusunu soranlara acizane tavsiyemiz, mağdur olduğunu düşünenlerin bir araya gelmeleri ve kendilerini ifade edecek bir ‘temsilci heyeti’ oluşturması isabetli olur. Bu kişiler sivil toplum kuruluşları ve ayırt etmeden siyasî partileri ziyaret edip dertlerini anlatabilirler. Hatta bu anlamda sıkıntısı olan siyasetçi yakınlarını da bulup yanlarına almaları mümkün olabilir. Bu şekilde bir gayret, bu talebin Ankara’ya, idarecilere, TBMM’ye, bakanlara ve başbakana ulaştırılmasına yol açar.
En önemli mesele hadiseyi olduğu gibi ortaya koymak, varsa mağduriyetleri belgelemek ve iyi niyetle hareket etmektir. Aynı zamanda bu meselenin kalıcı çözümünün bulunması için de çağrıda bulunmak icap eder. “Ben işi halledeyim, benden sonraki gençler ne yaparsa yapsın” gibi bir yaklaşım içinde olunmamalı. Dünyanın diğer ülkelerindeki uygulamalar da incelenerek çarenin ‘profesyonel askerlik’te olduğu belki daha iyi anlaşılır ve anlatılır. Kalıcı çareler yerine pansuman tedbir anlamına gelecek adımlar atılırsa 3 ya da 5 yıl sonra yine yeni ‘bedelli askerlik isteyen’ gençler çıkacaktır.
Askerliğini bilfiil yapmış bir kişi olarak “Ben bedelli askerlik yapmadım, sen de yapma” demiyor ve bu meseleye kalıcı çare bulunmasını arzu ediyoruz vesselâm.