Ayasofya Camii’nin yeniden ibadete açılması meselesi Türkiye’nin önemli gündem maddelerinden biridir.
İdareciler bu meseleye gereken ehemmiyeti vermese de, millet ekseriyeti bu mabedin yeniden cami olarak hizmet vermesini istiyor ve bekliyor. Siyasetçiler meseleye gereken değeri vermeseler de inşallah Ayasofya’nın yeniden ibadete açıldığı günleri görürüz.
Danıştay’ın İstanbul’un fethinden sonra bir süre kilise olarak devam edip 1511’de camiye çevrilen ve 1945’te Bakanlar Kurulu kararıyla müzeye dönüştürülen Kariye Camii için verdiği kararın Ayasofya için de emsal olacağı ve Ayasofya’nın cami olarak hizmet vermesinin önünde engel kalmadığı hatırlatılıyor.
Kariye Camii hakkındaki kararda, “Fatih Sultan Mehmet Vakfına ait hayrat taşınmazlardan biri olan cami, vakfın belirlediği kullanım şeklinin dışında bir kullanım amacına tahsis edilemez” denilmiş. Kararda, vakıf senedinde yer alan “taşınmazın ilelebed cami olarak kullanılması” yönündeki irade ve tahsisi ortadan kaldıracak şekilde alınan Bakanlar Kurulu kararının hukuka aykırı olduğu da hatırlatılmış. (Yeni Asya, 6 Kasım 2019)
Ayasofya’yı cami olarak hizmete açmak isteyen için esasında bir engel yoktur. Daha doğrusu var olduğu söylenen engeller ‘bahane’dir. Uzmanların da ifade ettiği üzere Ayasofya, çok tartışmalı bir şekilde, ama tartışılmadan ibadete kapatılıp müze olmuştur. Siyasî irade istedikten sonra cami olarak ibadete açılmasına bir engel yoktur. Engeller siyasîdir ve isteyince aşılır. Bunun için samimî olarak burayı ibadete açmak gayret ve niyeti olmalıdır.
Sadece siyasetçi değil, bazı ‘dindar aydın’lar da bu meseleye gereken ilgiyi göstermiyorlar. Onlara göre Ayasofya’nın ibadete açılması için “Önce Sultanahmet Camii dolmalı, taşmalı”dır. Bu benzetme belki kulağa hoş gelir, ama esasında temelsiz bir iddiadır. Ayasofya elbette bir camidir, ama bir o kadar da fethin sembolü ve Fatih Sultan Mehmed’in emanetidir. Hele hele siyasetçilerin bu meseleyi istismar etmesi, seçim zamanlarında “Yakında açacağız, az kaldı, sabredin” gibi beyanları ve seçim sonrasında unutmaları Ayasofya meselesini sürüncemede bırakmış oluyor.
Ayasofya’nın cami olarak ibadete açılması önünde bilinen hukukî bir engel yoktur. Kariye Camii hakkındaki karar da buna yeni bir delil olmuştur. Fakat bu camiyi ibadete açmak istemeyenler için bir değil, bin bahane bulunabilir. En temelsiz bahane de “Önce Sultanahmet dolsun” demektir. Hadiseye bu şekilde bakmak Ayasofya’nın temsil ettiği manayı anlamamakla eştir. Bu meseleye bu gözle bakanların Ayasofya’yı ibadete açmaları kolay değildir.
Ayasofya’yı ibadete açmanın Türkiye’yi sıkıntıya sokacağını düşünenler de olabilir. Fakat tam aksine, atılacak böyle bir adım Türkiye’yi bilhassa İslâm âlemini hür dünya nezdinde yeniden itibarlı hale getirir. Çoğu kimse ihtimal vermese de, bazı Hıristiyan kuruluşları dahi Ayasofya’nın cami olarak hizmet etmesine itiraz etmez ve destek verir. Çelişkili gibi görünse de bu bir gerçektir. Nihayetinde ibadet yeri için açılan bir yerin ‘müze’ olmasını istemeyen Hırıstiyanlar da vardır. Onlara sorulsa “Müze değil, cami olsun” diyeceklerdir.
Avrupa’da onlarca ve yüzlerce kilise cami olarak hizmet veriyor. Bu tabloya itiraz etmeyen ‘Hıristiyan dünyası’ Ayasofya’nın cami olmasına mı itiraz edecek? İsteyen elbette bahane bulabilir, ama Ayasofya’yı bu halde tutmak için inandırıcı ve geçerli hiç bir bahane yoktur vesselâm.