O ruh, o mekânda yaşayan ziruhların bileşkesidir. O ruh hali, insanların duygu durumlarına, günlük yaşamalarına, hal ve tavırlarına, daha da ötesi adeta dağına taşına siner.
İzmir’e bir de bu gözle bakın
‘Şeref’ül-mekân bir mekin’ derler. Yani mekânın şerefi orada yaşayandandır. Bunun tam tersi de mümkündür.
Mekânların da bir ruhu vardır. O ruh, o mekânda yaşayan ziruhların bileşkesidir. O ruh hali, insanların duygu durumlarına, günlük yaşamalarına, hal ve tavırlarına, daha da ötesi adeta dağına taşına siner. Tabiî insanların ruhları gibi, mekânların da ruhları zamanla değişikliğe uğrar. Bir zamanlar kötü ruhların hakim olduğu mekânlara bir müddet sonra ulvî ruhlar hakim olabilir. Öyle ki, o mekânda alınan, verilen etkili bir nefes bile âlemde genel bir dalga oluşturabilir.
Mübarek topraklar Mekke’yi düşünün. Cahiliye dönemindeki oluşan ruh hali ile Asr-ı Saadet toplumlarının oluşturduğu ruh hali arasında ne kadar da ciddî bir fark var. Mekân aynı mekân, ama bir dönem dağına taşına sinen bir karanlık ruhlar etkisi görülürken, bir zaman sonra karıncayı bile incitmekten çekinen insanların diyarı haline geliyor. Ruhlar bir peygamber terbiyesinden geçmiştir. Demek mekânda yaşayan ruhlar, zamanla o mekânı olumlu veya olumsuz etkiler hale gelir.
Şimdilerdeki şehirlerimiz de öyle değil mi?
Şu an bir şehir ismi telâffuz etseniz, zihinlerde hemen olumlu veya olumsuz bir karşılığının olması bundandır. Ekser ruhlarda kendini gösteren halet, zamanla o yaşanan mekânın karakteristiği olmaya başlar.
Yaşanan mekânda alınan nefesler adedince o mekâna ruh katıldığı unutulmamalıdır. Yani o mekânda daha çok hangi ruhlar etkin şekilde nefes alıp veriyorsa, o ruh halinin o mekâna hâkim olması beklenen bir sonuçtur.
Nefeslerimize de mekânlarımıza da sahip çıkmamız gerekliliği bundandır. Öylesine bir nefes ciddî kirlenmeye yepyeni bir iklim değişikliğine vesile olabilir. Bundandır ki, şuursuz ne bir nefes almalı insan ne de vermeli.
İzmir’i nasıl bilirsiniz?
Şehirle ilgili kirli bir bakış açısına sahipseniz silin onların hepsini. Bir temizlik yapın zihin dünyanızda. Çünkü o kirliliği geçmişte neyin sağladığını bilmiyorsunuz. Birileri o kirlenmeye sebep olmuş, birileri de bu etiketi almış kullanmış. Böylece asırlar o etiketle gelip geçmiş. Peki ya değişen zamanın getirileri nasıl değerlendirilmiş? Oysa şimdi çok farklı şeyler duyacaksınız bu şehirle ilgili. İnsan kirli etiketi kolay kazanıyor da, ama onun temizlenmesi o kadar kolay olmuyor.
Mekânı nasıl yorumladığınız hangi açıdan baktığınızla alâkalıdır. İnsan sayısınca mekânın oluşturduğu değerlendirmeler yok mudur? İnsan sayısınca ruh halleri olduğuna göre bu hüküm yanlış değildir.
İzmir şehrimize de bu cümlelerin ruhuyla bir bakın bakalım ne göreceksiniz. Bakışların da bir ruhu vardır. O ruhla bakınca, o ruhu taşıyan beden öylece algılamaya başlıyor. Gözlemleriniz sizi mutsuz ediyorsa, bir bakış değişikliğine gidilebilir. Negatife yoğunlaşanlar, pozitifi de negatif görmeye başlarlar. Bir insanın bir kötülüğü oluyor da, yüzlerce iyilikleri görünmez hale geliyor. Bu insanın zalim tarafıdır. Oysa bir kaliteli iyilik, yüz seyyieyi, kötülüğü örter.
UlvÎ ruhlar, nuranÎ sofralardan beslenir
İzmirli Nur Talebeleri İzmir’e ayrı bir ruh üflüyorlar. Okunan Risale-i Nur dersleri, şehrin manevî iklimine katkı sağlıyor. Kocaman fabrikanın bir yerindeki bir küçük gelişme bütün diğer çarkları etkiler hale geliyor ve ürün değişiyor.
Evet, nitelik nicelikten önceliklidir. Asr-ı Saadet bir maya idi. O maya nitelikti, niceliği kendine benzetti. Kaliteli az, niteliktir. Kaliteli az, çoğunluğa hükmeder. Sahabe efendilerimiz birer yıldızdılar. Ve onların yöneldiği bütün coğrafyalar aydınlandı. Dünya kısa zaman içinde renk değiştirdi. Önemli olan ışığı çeken unsurun kaç derecelik bir enerjiyi taşıyabileceğidir. Aydınlık o orandadır. Bazen yüzlerce ampulün yapamadığını bir iki tane güçlendirilmiş, potansiyeli yüksek unsur yapabilir.
Ulvî ortamlarda yer almayanlar, manevî sofralardan beslenmeyenler nasıl farklı bir ruh hali yaşayacaklar? Oysa şehir denen şey, insanlardan müteşekkildir. İnsanların şehre kattıkları negatif veya pozitif enerji o mekânı yaşanabilir veya yaşanamaz hale getiriyor. Belki her ferdin yapması gereken yaşadığı mekâna kattığı enerjinin ne olduğunu sorgulamasıdır.
Nur talebeleri renkli insanlardır
İzmir şehrinin kendi içinde bir renklilik hâkim olduğu gibi, İzmir’deki Nur Talebelerinde de ayrı bir renklilik hâkim.
Sohbet öncesi şöyle bir cemaatle tanışalım, görüşelim amacıyla kıymetli kardeşim Küçükçopur’la adımladık. Tek tek tanışıyoruz. Birkaç cümle de olsa konuşuyoruz. En köşede oturan nur yüzlü, beyaz sakallı bir büyüğümüz, ‘Aferin çocuklar, unutmayın size duâ ediyoruz” diyerek, bizi öyle bir sıcak ve muhabbetle karşıladı ki, şaşırıp kaldık.
Risale-i Nur dersi okumak için çıktığım kürsüye, daha okumalarıma başlamadan, yetmiş seksenli yaşlarda bir büyüğüm geldi ve biraz da kulağıma eğilerek; “Seni gazeteden okuyorum, tebrik ediyorum, bu patiği giy ayağına, burası biraz soğuktur” demez mi! İkinci bir pozitif hamle.
Ve derken devam edip gitti görüşmeler, konuşmalar tanışmalar.
Size birkaç tadımlık cümle de olsa Hasan Şen Abiden bahsedeyim. Onunla birlikteyken, kendinizi Nurculuk tarihi ile omuz omuza hissediyorsunuz. O ne derinlik, o ne tecrübe, o ne istikamet, sebat ve daha sayılabilecek pek çok güzel vasıf.
Evet, insan melek değildir. Ama müsbet vasıfları ağır basarsa ve omzundaki akrebi gösteren dostlar olursa, melek gibi olur. Mü’min için, hüsnü zan esastır.
Hasan Ağabey, Yeni Asya deyince heyecan duyan bir ruh hali. Hayatı bu yolda, bu uğurda geçmiş. Dâvâsının kendince epeyce bir bedelini ödemiş. Tabiî kimse için imtihan bitmiş diyemeyiz. Son nefese kadar istikamet için duâ gerekli. Zor kazananlar kolay kaybetmemelidir. Her insan mutlaka bir şeylerden imtihan olduğuna göre, herkes ne ile imtihan olduğunu düşünmeli ve ona göre de tedbirini almalıdır.
Modern dünyanın Ebu Hüreyresi (kedilerin babası) Hasan Şen
Çok hadis rivayet eden Sahabi olarak bilinen Ebu Hüreyre (ra), kendisine neden bu lâkap verildiğini şöyle anlatır: “Bir kedi bulmuştum, onu elbisemin yeninde taşırdım; bundan dolayı ‘Ebû Hureyre (kedicik babası)’ künyesiyle çağrılır oldum.” (ez-Zehebî).
İzmir Yeni Asya’dan Hasan Şen Ağabey de, kedileri bol olan bir ağabeyimiz. Kedileri köpekleri düşünen, onları besleyen ve onlarla konuşan bir özelliğe sahip. Hayvanatın hak ve hukukunu gözetmek ne güzel bir haslet.
Kedi köpek de normalde her insana kolay yaklaşmaz. Bu haliyle Hasan Ağabey, günümüzün hayvanseverlerine taş çıkartacak bir özelliğe sahip. Aylık bir maaş gibi bir gider, kedi köpek mamalarına, sosislere gidiyormuş.
Doğrusu bir insanın nasıl bir ruh haline sahip olduğunu anlamak zor değildir. En basitinden o insanın hayvanata karşı nasıl bir tavır ve tutum içinde olduğunu görmeniz size pek çok ipucu verir.
Hasan Ağabey, yazlık evine gittiğinde arabasını tanıyan köpekler daha mahallenin başında peşinden koşmaya başlıyorlar. Hatta başka bir araçla gittiğinde bu sefer sesini duyduklarında peşine düşmeleri görülmeye değer.
Asr-ı Saadet insanları bu asırda yaşasaydı, nasıl insan tipleri ortaya çıkardı diye düşünüyorum da, emin olun, günümüzün düzgün Müslümanları, hak hukuk gözeten adalet timsalleri, peygamberî ahlâkı yaşama gayretindeki Nur Talebeleri şeklinde tezahür ederdi diye düşünüyorum.
Daha doğrusu Kur’ân’dan süzülen bu eserler böyle bir ahlâk taşıyor. Yaşayabilenler ne mutlu. Mutlaka her topluluğun içinde mümtaz seciyeli insanlar varolabileceği gibi elbette düşük profilde insanları da olabilecektir.
Ama topluluklar içerisinde genel karakteristik belirleyicidir. Az da olsa, etkin ruhlar o geniş topluluğa ruh verirler.
-DEVAM EDECEK-