Merhum Demirel’in vefatının altıncı yılında iç ve dış politikadaki birçok olayın değerlendirmesinde haklılığını ve başarısını belirten ikrarlarda bulunuluyor.
Gün geçmiyor ki gazetecilerden siyasetçilere, çeşitli çevrelerden gündemde tartışılan konulara dair “merhum Demirel’e haksızlık yapmışız, doğrusu onun yaptığıydı” hayıflanması gelmesin.
Bilindiği gibi tam bir çarpıtmayla uzun yıllar “Amerikancı” iftirasıyla hakkında “yalan imaj” uydurulan merhum Demirel’in Menderes’ten sonra iki kez ABD’nin içinde olduğu ve “çocukları”nın dayattığı darbe ve muhtıraya mâruz kalıp millet irâdesiyle hak ettiği iktidarın elinden gasbedildi.
Oysa Kıbrıs Barış Harekatı sonrası Türkiye’ye dayattığı ambargoyu kaldırmayan Başbakan Demirel’in AP hükûmetinde Başbakan Demirel’in ABD’nin Türkiye’deki üs ve tesislerini kapatma kararını almaktan da çekinmediği herkesi mâlumu.
İNCİRLİK’İ VE 21 AMERİKAN ÜSSÜNÜ KAPATTI…
25 Temmuz 1975 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla başta İncirlik Üssü ile ABD’nin Türkiye’deki 21 üssü ve tesisi kapatılmış; Amerikan bayrakları indirilerek yerine Türk bayrakları çekilmiş; 5 bin Amerikalı askeri personeli işlevsizleştirilip Avrasya’daki istihbaratı yüzde 40 kör edilmişti.
Böylece, Demirel’in İncirlik’i münhasıran ABD’ye kapattığı bu “sert ve kararlı” tavrın ABD’yi ciddi anlamda sarstığını ve ambargonun 1978’de (Ecevit’in Başbakanlığı sırasında) Amerikan Kongresi kararıyla kaldırılmıştı. Ne var ki daha sonra 12 Eylül generallerince 18 Kasım 1980’de yeniden Amerikalıların kullanımına açılması tâvizi sergilenmişti. (Güneri Civaoğlu, Milliyet, 7.1.17)
Demirel’le ilgili birçok kitap yazan gazeteci Hulusi Turgut’a atfen bu tesbitleri yapan Civaoğlu’nun 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra siyasi partiler kapatılıp, aralarında Demirel’in de bulunduğu liderlerin ve önde gelen siyasetçilerin önce Hamzakoy’a, ardından Demirel’in “ikinci zorunlu ikamet” olarak beş yıl önce Başbakan olarak kapattığı, Amerikan bayrağının indirilip Türk Bayrağının çekilerek TSK’nın devraldığı 21 Amerikan üs ve tesisten Çanakkale’nin Lapseki ilçesine bağlı Zincirbozan’daki askeri tesisinde tutuklu tutulması kaderin bir bir cilvesi olarak tecelli etmişti.
Keza Demirel, askerler tarafından 12 Mart 1971 Muhtırası’ndan önce, Amerikan yönetiminin “haşhaş ekiminin yasaklanması”nı isteğini reddetti. Dışişleri Bakanı Çağlayangil’e göre haşhaş yasağının kabul edilmemesi, hükümetin 12 Mart Muhtırası ile düşürülmesini hızlandırmıştı. Gerçek şu ki AKP iktidarında İsrail’le GAP, KOP ve Tuz Gölünü içine alan, tarımdan tohumculuğa, telekomünikasyondan turizme ekonomik mutâbakat zabıtlarından, savunma sanayii, güvenlik ve çevreye uzanan geniş kapsamlı ekonomik-ticari işbirliği kat kat geliştirildi.
Ankara’dan en üst düzeyde, “Kudüs Filistin’in başkentidir”, “Ey İsrail!” diye veryansın edilirken, ABD’nin açıkça, İngiltere gibi devletlerin sinsi bir biçimde el altından destekledikleri İsrail, BM kararlarını fütûrsuzca takmadı, Kudüs’e müdahaleye ve Gazze’ye saldırılar tam gaz devam etti.
“MÜSLÜMAN KARDEŞLERİME KARŞI İNCİRLİK’İ KULLANDIRTMAM!”
Ve bugün “İsrail’in güvenliği” için Pentagon’un hazırladığı “Amerikan füze kalkanı projesi”nin bir parçası olup İsrail’i “dost”, İran, Suriye ve Irak gibi Müslüman komşu ve bölge ülkeleri “düşman” tanıyan, Arizona’dan yönetilen, butonu Amerikalıların elinde olan Kürecik Füze Üssü gündeme dahi getirilmezken, 6 gün süren 1967 Arap-İsrail Savaşında ABD’nin İsrail için İncirlik Üssü’nün kullandırılması talebini merhum Demirel “Müslüman kardeşlerime karşı Türkiye topraklarını kullandırtmam!” diyerek açıkça reddetti.
Bu bakımdan İsrail’le yapılan tek bir anlaşmayı iptal edilmeyip, hatta askıya dahi alınmayıp “terör devleti”nin Mescid-i Aksa’ya müdahalesi ve Gazze’deki saldırıları Cumhurbaşkanı ile ilgili bakan ve iktidar partisi yöneticileri sadece “kuru kınamalar”la kalınırken Demirel hükûmetlerinin lâfta kalmayıp İsrail’e karşı uluslararası alanda kararlı ve etkili diplomatik tavrı ve fiilî tutumu örnek gösteriliyor.
İsrail’in şımarıklığı bıraktırıp amansız abluka, baskı ve zulmünden caydıracak, en azından BM kararlarını hoyratça çiğnemekten vazgeçirecek, azgınlığını dizginleyecek hiçbir ciddî ve etkili yaptırıma başvurulmazken, DP, AP ve DYP iktidarlarında İsrail’e birçok kez ciddî tavır alındı, Ankara, BM ve beynelmilel zeminlerde Filistin davasının tâkipçisi olup caydırıcı kararların alınmasına etkin bir diplomasiyle öncülük etti; esaslı kararlara imza atmış, büyükelçisini geri çekip ciddî siyasi yaptırımlarda bulundu; etkili diplomatik tavır sergilemekle İsrail’i frenlenerek zulümden caydırıldı.
Bundandır ki dibe vuran dış politikada Türkiye’nin neredeyse bütün komşularıyla ve bölge ülkeleriyle sorunlu olarak dünyada yalnızlığa sürüklendiği vetirede sağdan-soldan birçok insaflı merciden, Demirel’in devlet ve siyasetteki asaletli tavrı ve direncine atıfta bulunuluyor.