“Saçtan önce başı örtmek” sözünden kastımız, tesettürün bir emir olduğuna inanmak; mesajı doğru anlamak ve bunu, Hak namına kabul edip uygulamak.
Aksi hâlde, manzara ortada!
Bir kısım hanımlar, başlarını en fantezi başörtüsüyle sımsıkı örtüyor; saçının bir tek teli dahi görünmesin diye bir de bone takıyorlar.
Ne güzel.
İşin buraya kadarki itikâdî kısmı her türlü tebrike, her türlü övgüye şayan. Övemediklerimiz ise, herkesçe ayan! Son yıllarda sergilenen garaip hâl; başın dışında kalan ve başkaları tarafından fark edilmemesi gereken vücut bölümlerine aynı hassasiyet gösterilmemesi hatta, salıverilmesi. Yani, o kısımlar ya açık ya da açıktan farksız. Bir de makyaj girdi mi işin içine, kantarın topu büsbütün kaçıyor!
Sonrası?
Sonlasını hak getire…
Örtünmenin böylesine ne denir?
Denecek şu: Üstü kavurga kavuruyor, altı harman savuruyor!
Âlemlerin Rabbi, yarattığı mahlûkatın hâlini; kulunun neler yapabileceğini herkesten daha iyi bildiği için tesettürü emretmiş. Bunun muhatabı ise, kadın-erkek her insan.
Erkeklerin beli ile diz kapağı arası “avret” yani, örtmekle sorumlu olduğu ne hemcinsine ne de karşı cinse gösterilmesi haram olan yerleridir. Kadınlarda ise ellerin, yüzün ve ayakların dışındaki her yer “avrettir”;1 örtülmesi, setredilmesi gereken yerlerdir. Bunun ne zamanı ne mekânı ne yazı ne de kışı var. Günah, her mevsimde günahtır.
İstisnasız kadın-erkek hiç kimse, dışarıda şortla dolaşıp da, bu davranışına kılıf bulmaya kalkışmasın.
Helâl var, haram var.
İnsanlarda nefis var; bir de hain bakışlar...
Maazallah, gözü olan her insan, bu günahın namzeti. “Herkesin dini herkese;”2 amenna, ama Allah’ın emri, müslim-gayr-ı müslim her insana.
Emre uyan, kazanır.
Ya’la bin Ümeyye’nin naklettiği bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (asm), “Allah halîmdir, hayâ sahibidir, kusurları örtendir. Hayâyı ve örtünmeyi sever.”2 buyurmaktadır.
Kadın, bizatihî bir ziynet, gönüllerde bir kıymet. Değerleri, dünyalara değer onların. Tesettür içindeki bir kadın, midyenin içindeki “inci” gibidir. Tesettür onları hain bakışlardan, fitneden, zandan, bühtandan muhafaza eder; sayılır, saygınlaşır toplumda.
Her zaman olduğu gibi, günümüzde de kadın huzura, sevgiye, saygıya ve saadete lâyıktır.
Ne var ki, Materyalist zihniyet çeşitli ayak oyunları ve uygulama metotlarıyla, kadını lâyık olduğu bu değerin dışına itmekte; saadetine hiçbir katkı sağlamayan, fıtratına hiç uymayan davranış biçimleriyle, onu, arzu edilen yerden ve olması gereken eksenden uzaklaştırmaktadır.
Bunu gören Bediüzzaman, açık saçıklığa mukabil, tesettürün kadına neler kazandırdığını ifade ettiği Risale-i Nur’da; “Tesettür ile, nâmahremin iştihasını açmamak ve tecavüze meydan vermemek, (kadının) zayıf hilkati emreder ve kuvvetli ihtar eder”4 diyerek işin ciddiyetini nazara vermektedir.
Demek ki tesettür, bir paratoner; bir tahassüngâh; namahremden sakınmada, günahlardan korunmada emniyetli muhkem kale.
Hani, Müslüman bir “ben” gibi belirgin olmalı ya!
İşte iz, işte yol; gel, sen de öyle ol.
Dipnotlar:
1- TDV İslâm Ansiklopedisi, 36: 576.
2- Nasr Suresi, 6.
3- Nesâî, Gusül, 7.
4- Said Nursî, Lem’alar, 198.