Risale-i Nur, başta iman esasları, İslâm’ın şartları (ibadetler), ahlâk, ukubat, Kur’ân ve Sünnet-i Seniyye’nin içtimaî ve siyasî ölçülerini, prensiplerini, stratejilerini yeniler.
Hatta, Risale-i Nur; Nasreddin Hoca’yı da hurafelerden temizler. Şöyle ki:
Nasreddin Hoca’nın nüktelerindeki gaye, insanların başından geçen gülünç olayları aktarmaktan ibaret değildir. İlk etapta güldürücü ve basit gibi görünen, ancak zarif bir şekilde ince hikmetleri dile getiren ve insanları düşünmeye sevk eden özellikler ön plana çıkar. Anadolu insanının zekâ inceliğini ve nüktedanlığını göz önüne sererken, bu arada Cenâb-ı Hakk’ın emir ve yasakları da birer nükte ile aktarıldığı görülmektedir.
Müslüman-Türk milletinin mizah anlayışını, nezaket ve nezahetini temsil eden Nasreddin Hoca; halkın büyük teveccühüne mazhar olmuş. Özellikle vefatından sonra, kendisine ait olmayan çok sayıdaki nükte kendisine mal edilerek, zamanla efsanevî bir kimliğe büründürülmüştür.
Risâle-i Nur’da Nasreddin Hoca’ya kendisine ait olmayanların da ona mal edildiği ima edilerek, bu durum karşısında Nasreddin Hoca’nın, “...Onların zekâtını da bana verseler razıyım ve kâfidir” diye cevap vereceği ifâde edilmektedir.1
Risâle-i Nur’da da Nasreddin Hoca’nın ismi zikredilmekte, Lemaat’ta kendisine mal edilen lâtifelerin onda birinin, yani zekâtının asıl malı olduğuna dikkat çekilmektedir. Ayrıca, şöhretin, insanın malı olmayanı da kendisine mal ettiği izah edilirken Nasreddin Hoca ile İranlıların medarı iftiharı olan Rüstem-i Zal örnek olarak verilmektedir. İnsanoğlunun karakterinde mevcut olan özelliklerinden bir tanesi; asil ve kıymetli göstermek istediği şeyleri, tanınan ve meşhur bir zata dayandırarak, reddedilmesini önlemek ve kıymet görmesini sağlamak ister. Bundan dolayıdır ki, kendilerine olağanüstü şeyler isnat edilen âdeta efsanevî şahsiyetler ortaya çıkar. Dilden dile dolaşan sözler zamanla büyür. Bir bakıma gerçek olmayan yalan olan şeyler birbirini takip ederek âdeta basamak olurlar.
Bediüzzaman, Nasreddin Hoca’nın ismini zikrederken onun lâtifelerine uygun bir yaklaşımla konuya açıklık getirir. Meşhur Molla Nasreddin Efendiye; “Bu garip sözler umumen senin midir?” şeklinde sorulduğu takdirde, bunların hepsini sahiplenmeyeceğini, sadece zekâtına bile razı olacağını şu lâtif sözlerle aktarır: “Şu sözler ciltleri dolduruyor. Epeyce ömür ister. Zira bütün sözlerim nevadirden değildir. Ben hocayım. Onların zekâtını da bana verseler razıyım ve kâfidir. Fazlasını istemem. Zira zarafetimi tabiîlikten çıkarıp tasannua kalb eder” Kendisine mal edilenlerin tamamını kabul ettiği takdirde, kendi mahiyetini tabilikten çıkaracağını, gereğinden fazla süslü gösterileceğini, olduğundan daha fazla değer verilmesini ise istemediğini ima etmektedir.
Bediüzzaman Said Nursi, Nasreddin Hoca hakkında ne demişti?
http://www.yeniasya.com.tr/kultur-sanat/bediuzzaman-said-nursi-nasreddin-hoca-hakkinda-ne-demisti_345249