“Ziya-yı kalbsiz olmaz nur-u fikir münevver” cümlesi, hadise ve nesnelere doğru anlam vermek için düşüncenin, kalbin nuruna, ışığına muhtaç olduğunu vurgular. (Bediüzzaman, Sözler, s. 646)
Kalp nuru, ışığı, yani Allah namına, O’nun hikmetleri yani, marifetullah cihetinden bakmaktan geçer. Sadece düşünce/akıl yetmez. Kalbin nuru/ışığı olmadan yalnız düşünce ile hareket edenler karanlığa düşerler.
“Gözünde bir nehar var; lâkin ebyaz ve muzlim. İçinde bir sevad var ki bir leyl-i münevver. O içinde bulunmazsa, o şahm-pâre göz olmaz, sende bir şey göremez. Basiretsiz basar da para etmez.” Yani, açık renkli, aydın ve münevver görülen gözün beyazlığı ve karanlık gibi olan siyahlığı bulunmaktadır. Gözdeki beyazlık, beyaz olmasına rağmen görmemektedir. Yani karanlıktır. Siyahlık kısmı görünürde karanlık olmasına rağmen görmeyi sağlayan kısımdır.
İşte bu misalde olduğu gibi nur-i kalbten çıkmayan, basiretsiz bir fikir gerçeği göremez. Düşünce/akıl her ne kadar aydınlık, parlak gibi görünse de gerçekte gözdeki beyazlık gibidir. Feraset, basiret de gözdeki siyahlığa benzer. Düşüncede aklın siyahlığı (feraset, basiret) olmadan fikrin yalnız başına hakikati görmesi imkânsızdır. Bu durumda ilim, irfan, marifet olmaz. O halde, ilim sanılan şeyin gerçekte cehalettir. Demek oluyor ki kalbsiz akıl olamaz. Akıl, göz ise, nur-u kalb güneştir. Güneş olmazsa göz göremez.
İnsanlara en gelişmiş teknolojik cihazlarla bile kıyaslanamayacak mükemmellikte duyu, duygu, his ile lâtifeler ve bunları sonsuz derecede geliştirebilecek potansiyel yetenek verilmiştir.
Göz penceresi kapalı olduğundan kalb görür. Zaten, gören ruhumuzdur, kalp penceresinden bakar. Gözlerimiz kapalı olduğunda, ruhumuz rüyada görüyor ve o özelliği kaybolmuyor zaten. Ki, görme, işitme, hissetme, algılama özelliği bütün moleküllerimizde vardır. Göze de yoğunlaşmıştır.
İlâhî zikir ve tefekkür ve motivasyon; duygularımızı işlettirir, olgunlaştırır, duyarlılıklarını arttırır. Bu sayede, hem duygu hem de duyularımız gayb âleminin hakikatlerine bir ayna gibi olur.
Kalb gözünün açık olması; mânâ âlemlerinin sırlarına ulaşması demektir. Olumlu/pozitif duygu ve lâtifeleri, ulvî hasletleri, özellikleri geliştirme; nefsî, şehevî, behimi (hayvânî) duygular geri plâna itme oranındadır.