Bir kardeşimiz, “Bu hizmet-i Kur’âniyede bulunan kardeşlerinizi tenkit etmemek ve onların üstünde faziletfuruşluk nev’inden gıpta damarını tahrik etmemektir.”1 ne demektir diye sordu.
İslâmın temel kavramlarından olan fazileti sık sık kullandığımız halde mânâsını tam olarak bilmiyoruz. Fazîlet; insanları üstün kılan haslet ve huylar, erdem demektir. Kişiyi doğruluk, dürüstlük, diğergamlık, merhamet, hakperestlik, iffetli davranmak gibi ahlâklı davranışlara yönelten mânevî kuvvettir. “Kur’ân-ı Kerîm’in genelinde adalet, itidal, hoşgörü, doğruluk ve dürüstlük, azim ve sebat, ülfet, kardeşlik ve dostluk, sevgi ve dayanışma, barışçılık, cömertlik, (...) ağırbaşlılık, cesaret ve kahramanlık gibi birçok faziletli tutum ve davranış üzerinde durulmuştur.”2
Faziletfüruşluk ise; kendini faziletli olduğunu ihsas etmek, öne çıkarıp nazara vermek, kendini beğendirmeye çalışmaktır. Faziletfuruşluk, her nimeti hakiki sahibinden bilmemektir ve bu hâl onu yok eder. Zira, fazilet de diğer bütün ni’metler gibi Allah’ın ikramı, ihsanıdır. “Faziletfuruş”, kendini iyi, manevî makam sahibi görüp başkalarından saygı görme arzu ve beklentisidir. Bu ihlasa aykırıdır. Gerçek fazilet sahibi mütevazi, alçakgönüllü olur, saygı beklentisine girmez; her amelini ihlas, yani, Allah rızasını gözeterek yapar. Birisi hizmetlerden bahsederken diğer başkalarının duygularını da dikkate almalı, onları kıskançlık ve gıptaya sevk etmemelidir.
“Bu mevcudatın en meşhuru ve a’dâsının tasdikiyle dahi en mükemmeli ve en büyük kumandanı ve en namdar hâkimi ve sözce en yükseği ve akılca en parlağı ve on dört asrı faziletiyle ve Kur’ân’ıyla ışıklandıran Muhammed-i Arabî Aleyhisselâtü Vesselâm”3 fazilet feyzi ve dersini tüm çağlara vermiştir. Sahabe-i Kiram (ranhum) yaşamış ve Asr-ı Saadet de yegane örnek çağ olmuştur. “İmam-ı Gazalî’nin bundan dokuz yüz sene evvel ahlak ve fazîlet sahasında yapmış olduğu fütuhatı, bu asırda, Bediüzzaman îman ve ihlas vadisinde başarmış”4 peygamber varisi olarak “O kıymetli ve bereketli ömrünü, kulaklarda kalacak olan sözlerin tanzîm ve tertibi ile değil, bilakis, kalblerde, ruhlarda, vicdan ve fikirlerde kudsî bir ideal halinde insanlıkla beraber yaşayacak olan din hissinin, îman şuurunun, ahlak ve fazîlet mefhumunun asırlara, nesillere telkini ile meşgul olan bir dahî”5 Asr-ı Saadet faziletini günümüze taşımıştır.
Dipnotlar:
1-Lem’alar, Enst./inter., s. 164.;
2-https://islamansiklopedisi.org.tr/fazilet.;
3-Asa-yı Musa, s. 106.; 4-Age.; 250.;
5-Age., 255.