Hak, hürriyet, adalet kahramanı Bediüzzaman’ı gerçek kaynaklardan araştırıp tanımayanlar, onu “hakiki cumhuriyete, meşrutiyete/demokrasiye, AB’ne” muarız zannediyor ve yanılıyor!
Şanlı Osmanlı, fikren, ilmen ve teknoloji olarak yenilenemediği için güçsüz düşmüş, yedi düvelin saldırısına uğramış, işgal edilmiştir. 1923’te Cumhuriyet ilan edilmiş. 1924 Anayasasında, “Bu devletin dini, din-i İslamdır!” maddesi konmasına rağmen “Bu din bize geri bıraktı!” düşüncesinde olan idareciler toplumu İslam dininden soyutlayacak şiddetli uygulamalara başlar.
Buna karşılık, Şarkta ihtilal ve isyan hareketleri oluyor. İşte bu isyan hazırlıkları arifesinde; “Sizin nüfûzunuz kuvvetlidir” diyerek, yardım isteyen bir zatın mektubuna, ’Türk milleti asırlardan beri İslamiyete hizmet etmiş ve çok velîler yetiştirmiştir. Bunların torunlarına kılınç çekilmez; siz de çekmeyiniz, teşebbüsünüzden vazgeçiniz’ diye cevap gönderiyor.”1 Fakat, yine de hükûmet Said Nursi’yi Batı Anadolu’ya sürgün ediyor! Fakat, Bediüzzaman asla boş durmuyor; on üç ders olan Nurun İlk Kapısı kitabındaki hakîkatleri ders verip, gizli olarak tab’ ediyor.
Nihayet, “Burada Said Nursî boş durmuyor” diye, gizli din düşmanları tarafından rapor tanzim ettiriliyor. Ve burada da, “Ücra bir köşede kimsesizlik ve gurbet hayatı içinde kendi kendine ölür gider” düşüncesiyle, Isparta vilayetine bağlı Barla nahiyesine gönderilmeye karar veriliyor.
Bediüzzaman Said Nursî Burdur’da iken, bir gün o zamanın Erkan-ı Harbiye-i Umûmiye (genelkurmay) Reisi Mareşal Fevzi Çakmak Burdur’a geliyor. Vali, “Said Nursî hükûmete itaat etmiyor; gelenlere dînî dersler veriyor” diye, şekvada bulunuyor. Mareşal Çakmak, Bediüzzaman’ı bildiği için, diyor ki: “Bediüzzaman’dan zarar gelmez; ilişmeyiniz, hürmet ediniz.”
Sürgün edildiği bütün yerlerde Bediüzzaman aleyhinde cebirle, resmî kimseler vasıtasıyla, dehşetli propagandalar yaptırılarak, ehl-i îmanın Üstad Bediüzzaman’a yaklaşmamaları ve dîni derslerinden istifade etmemeleri için çok menfì gayretler sarf ediliyor. Fakat, Üstadın îmanî derslerinin nüfuz ve kıymeti, ahali arasında kalbden kalbe sirayet ediyor ve eserlerine olan aşk ve muhabbet kalbleri istila ediyor.”2
Başta fikir, din, vicdan olmak üzere verdiği destansı hak ve hürriyetler mücadelesi meyvesini vermiş, 60’ın üzerinde dile çevrilmiş, Kur’an’dan sonra en çok okunan eser ünvanını kazanmış!
Dipnotlar:
1-Tarihçe-i Hayat, Enst./intr., s. 135.;
2-bknz., Age., s. 136.