Geçtiğimiz hafta “European Judicial Training Network” adlı bir eğitim programına katıldık.
Bu program, AB ülkelerinden hakimleri; dini, kültürel ve etnik çeşitliliğin arttığı Avrupa'ya hazırlamayı hedefliyor. Parçası olduğum Enstitüde, bir hafta boyunca süren eğitim programında, Türkiye’nin "Sekülerizm/Laiklik" bağlamında taraf olduğu AİHM kararlarını inceledim ve bu konuda çıkarımlar sunduk.
Program esnasında gelecekte Avrupa ülkelerinde hâkim ve savcıların başörtüsü takabilme ihtimali ve bunun kabul edilebilirliği üzerine müzakereler oldu. “Tarafsızlık ne demek, bunun kararını kim verir, tam anlamıyla görünürde tarafsızlık aramak makul müdür” gibi sorular ortaya atıldı.
Henüz kıta Avrupası ülkelerinde bu husus çok gündemde değil çünkü Müslüman göçmenler daha yeni yeni bu alanlarda üniversite mezunları çıkarmaya başladı ama İngiltere gibi ülkelerde başörtülü hakimler ve başka kamu görevlileri uzun zamandır mevcut. Bu konu tartışılırken ortaya attığımız fikir şu oldu: “Tarafsızlık” her hâkimin haiz olması gereken bir özellik ama “tarafsız görünmek” mümkünlüğü zor olan ve zaman zaman baskın kesimlerin dikte ettiği şablonlardır. Örneğin başörtüsünün çoğunluk tarafından takıldığı bir ülkede başörtüsü takmayan hâkim için pekâlâ “taraflı görünüyor” denilebilir. “Başı açık olmak insanın doğal nötr halidir” gibi abuk sabuk bir çıkarımı da kimse yapmaz herhâlde. Zira bu tünele girince, “insanın doğal hali nedir” ya da “nötr olmak nedir” gibi, cevabı subjektif yüz tane soru çıkar karşımıza.
Katılımcıların da önemli bir kısmı bu fikre katıldı, hemen katılmayanlar olsa bile bunun üzerine düşüneceklerini belirtti, yani kapıyı açık bıraktı. (Türkiye’de yıllarca başörtüsünün üniversitelerde bile yasaklanmış olmasına şaşırmayan yoktu tabii.)
Dediğimiz gibi tarafsız “görünmek” tartışmalı ve anlamsız bir kavram. Zaten hakim olacak kişiyi, içinde bulunduğu sistem, “kararlarında tarafsız”lığa uygun yetiştirmelidir, her önüne gelen hakim olmamalıdır. Ayrıca her halükârda taraflı davranacak hakimler için hukuk sistemleri içinde denetim mekanizmaları da mevcuttur veya olmalıdır. Hakimler ağaçta yetişen insanlar değil elbette, hepsinin etkilendiği bir hayat arka planları olacaktır. Önemli olan mesleğini kurallarına göre yerine getirmesidir. Bunun ölçüsü herhangi bir giysi, sakal şekli vs. olmamalıdır. Hakkıyla “tarafsız” olan (siz buna seküler veya laik de diyebilirsiniz, bu kavramlara ne anlam verdiğinize göre değişir) bir devlet, saygı gösterdiği çeşitlilikleri kendi içinde de temsil edebilen bir devlettir. O devlette başı açık kamu görevlileri de olabilir kapalı da. Tarafsızlık, evrensellik, sekülerizm, laiklik gibi, anlamlarını bizim belirlediğimiz kavramlara dikkat etmeliyiz. Anlamlarını düşünmeyi bırakıp, dikte edilmiş halleriyle kabul edersek köktenci fanatiklere dönüşürüz.
Bizce bunlar dünya üzerindeki kaçınılmaz çeşitlilikleri koruyan kavramlar olarak kullanılmaya çalışılmalı. Homojenize edici, yani herkesi tek düze bireylere çevirici aletler olmamalılar. Başarılı olması imkânsız olan bu tarz yaklaşımlar sadece toplumsal bölünmelere yol açar.
Yazıyı şöyle sonlandıralım:
Geçtiğimiz günlerde Ankara’da bir mahkeme salonunda bir avukat başörtülü hâkime “laik devlette böyle hâkim olmaz” diyerek hakimin reddini talep etmiş. Bu gibi tartışmalar azalsa bile bitmiş değil. Devletin işlevini ve aksiyonunu değil, mümessilinin tipini ve şeklini önemseyen bu zihniyet tarzı, yüz yıldır demokrasimizin belini büküyor. Zaman kapsülüne sıkışmış bu arkadaşlarımıza sesleniyorum: Avrupa’nın, o övdüğünüz ama hiç anlayamadığınız hürriyetperver kesimleri sizi şaşkınlıkla izliyor, kendinize uzak sandığınız ama size çok benzeyen baskıcı kesimleri de size alkış tutuyor.
Başkasına kâbus olan bu rüyadan uyanınız…