Dinin siyasete alet edilmesi ne demektir? Nasıl olursa din siyasete alet edilmiş olur?
Cevap için önce siyasette dini alet olarak kullanma isteğinin sebeplerini anlamak lâzım.
Propaganda araçları içerisinde en normali ve en gereklisi vatana ve vatandaşa hizmet arzusunu ifade eden vaatlerde bulunmaktır. Zira siyaset millete hizmet için yapılır ve tüm ülkeyi kapsar.
Vatana hizmetin en önemli unsurlarından biri de şüphesiz vatandaşın dinî özgürlüğünü vermek ve din hizmeti ihtiyacını karşılamaktır.
O halde din ve mezhep ayrımı yapmaksızın dindar insanların dinî ihtiyaçlarını karşılamayı vadetmek ve bu konuda farklı öncelikler ifade etmek dini siyasete alet etmek değildir. Bu konu bir yarış ve müsabaka alanıdır.
Bir siyasî ekibin “ben dinî konulardaki vaatlerimi daha iyi gerçekleştiririm” iddiasını desteklemek için kendi “dindarlığını görünür hale getirmesi” de tek başına dini siyasete alet etmek değildir.
Dindar kimliğiyle siyaset yapmak tek başına dini siyasete alet etmek sayılmaz, ama dindar kimliğini oy almak için öne çıkarmak, dindar kitlelerin hassas olduğu konularda yine sırf oy alma hesabıyla onların beklentilerine uygun söylemler kullanırken siyasî rakiplerini o konular üzerinden ters duruşa çekmeyi hedef alan provokatif tavırlar sergilemek, yanlış, hukuksuz ve yolsuz uygulamalarını o kimlikle örtmeye çalışmak, siyasî muhaliflerini dinsizlikle suçlamak sonuçta dini siyasete alet etmektir.
Ayrıca, dindar görünmenin samimî olup olmadığı siyasetin ve hukukun konusu değildir. Yani siyasetçiye “gerçekte dindar olmadığın halde dindar görünüyorsun ve dini siyasetine alet ediyorsun” denemez. Zira “dindar değilken dindar görünmek” ile “dindar olup bunu göstermek” arasındaki farkı anlamak bir basiret meselesidir ve objektif bir ölçüsü bulunamaz. Dolayısıyla bu konu emir ve yasaklarla düzenlenemez.
Aksi halde, bu iş, ipi elinde tutanların, siyasetçiye “dindarlığını gizle” demesine varır ki en tehlikelisi budur.
Bir tür münafıklık riski de içeren bu durumdan kurtulmanın yolu “söze” değil vaatlerin gerçekleştirilmesi ihtimaline bakmaktır. Zira bu konu seçmen feraseti ile çözülecek bir konudur.
Dini siyasete alet etmenin tipik örneği tarihte vardır ve bugüne ders içerir:
Tarihte “Emevi Siyaseti” denilen siyaset tarzını doğuran en iyi kötü örnek, mızrakların ucuna âyet yazılı bez veya deri parçaları bağlayıp savaş meydanına çıkmak suretiyle siyasî hasmına “bana vuran dine vurmuş olur” diyerek dini kendi tekeline almaya kalkmaktır.
İktidarı elde etmiş bir parti için “dini kendi tekeline alma” işinin çağdaş görünümü “dini benim anladığım gibi anlayacaksınız, başka anlayışlara izin vermem” demektir.
Meselâ tek parti dönemi CHP’sinin bir zamanlar Diyanet üzerinden yaptığı budur. Meselâ şimdi de bir tür tek parti dönemi yaşatan AKMHP’nin Diyanet ve cemaatler üzerinden yapmaya çalıştığı da budur.
Bunu yapanların zihninin arka planında hedef olarak bir tür dine hizmet amacı mı yoksa dinsizliğe hizmet amacı mı olduğu aslında çok da önemli değildir. Ama rüşvete ya da istibdada boyun eğen geniş halk kitleleri, feraset gerektiren bu “gizli dinsizlik” amacını, maalesef kolay tesbit edemez.
Bir taraf iktidarda kalma uğruna dini alet etmeye başladığında karşı taraf “dine vurmak”tan korkar ve mücadeleden çekilirse yenilir.
Karşı taraf kendisi de mızrak ucuna âyet asarsa kendisi de dini siyasete alet etmiş olur. Kendisine sorulduğunda muhtemelen “ben buna mecbur kaldım” diyecektir. Oysa bu mecburiyet gerçek bir mecburiyet değildir.
Karşı tarafın, dini alet edene, “mızrağının ucundaki âyetleri çıkar, yüksek mevkiine bırak, siyaset meydanına sivil gel, hangimiz yenerse yensin âyet zarar görmesin” demesi her zaman mümkündür ve yapılması gereken budur.
Dolayısıyla karşı taraf “dine vurmuyorum, sana yani senin siyaset tarzına vuruyorum” der de siyaseten vuruşursa dini siyasetine alet edenle mücadele etmiş olur. Üstelik başarırsa dini ve siyaseti de doğru zemine oturtmuş olur.
Yeni Asya “demokrat siyaset”i takip etmekle aslında tam da bunu yapmaya ve yaptırmaya çalışıyor.