Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi denilen ve dünya üzerinde emsali bulunmayan yönetim şekline geçtiğimizden beri duymaya alıştığımız bir kalıp var: “Cumhurbaşkanı’mızın talimatıyla...”
Büyüğünden küçüğüne her hükümet görevlisi, görevi gereği yapması gereken işler hakkında bilgi verirken, yapacağı işleri sayarken sözlerine bununla başlıyor. Deprem yerine yardıma gidenlerden, yangın söndürmeye gidenlere, tesis açılışı yapanlardan, halka müjdeler açıklayacak kişilere kadar pek çok kişiden duyuyoruz. Saraya şirin görünmek için mi, yapılacak işin sorumluluğunu üzerine almamak için mi, yoksa her ikisinin karışımı bir motivasyon mu söz konusudur bilemiyoruz.
Dediklerinde samimilerse ve görev tanımları gereği ifa etmeleri gereken rutin işleri için bile talimat alıyorlarsa çok fena. Onlarca bakanlık, yüzlerce müsteşarlık, 81 il ve bine yakın ilçe teşkilâtı var. Her birine yapacağı işler için talimat hazırlama işi için en az 1500 çekirdeklik kafa işlemcisi lâzım. Daha partinin MKYK, disiplin ve benzeri kurullarını saymadım bile. Talimatları uygulayanların yerlerine, sadece emirle hareket eden robotlar konulsa aynı işi yapar. Yok, böyle değil de, Cumhurbaşkanı’nı ümmetin her derdiyle alâkadar gibi göstermek için bunu söylüyor olabilirler. O zaman da yaptıkları işlerde kötü sonuçlar çıkması riskinin farkındalar mı acaba?
Belki de “talimat” maskesinin arkasına sığınıp yaptığı işlerde “la yüs’el” olmak isteyenler vardır. Nitekim, gerçek bir hayat hikâyesinden alınmış, 2017 yapımı Der Hauptmann/Yüzbaşı isimli bir filmde 2. Dünya Savaşı sonlarında Alman ordusundan kaçmakta olan bir er, yolda bulduğu yüzbaşı kıyafetlerini giydikten sonra kontrolsüz bir şekilde güç kullanmaya başlar. Etrafa, doğrudan Führer’den aldığı talimatları uyguladığını söyler, tutuklu askerleri katliâma tabi tutar.
Talimat işi aslında çok iyi. Düşünsenize, bir talimatla işsizliği indiriyorsunuz, başka bir talimatla enflasyonu. Keza, döviz kurlarını da talimatla frenleyip, faizi de indirebiliyorsunuz. Adeta “rent e kar”la alınmış bir değnek var, o değnekle René Descartes gibi “düşürüyorum, öyleyse varım” diyorsunuz. Yabancı sermayenin ülkeden kaçtığı, merkez bankası döviz rezervlerinin eridiği, yerli paranın değerinin gün geçtikçe eridiği, kiraların katlandığı, benzin, elektrik ve doğal gazın zamlandığı, fiyatı dövize bağlı ithal yem, ilâç ve hammaddelerin maliyetlerinin arttığı, köprü ve otoyolların ücretlerinin resmî enflasyon rakamlarının çok üstünde bir oranda güncellendiği bir yerde marketler fiyat indirme talimatını “düşürüyorum öyleyse kârım” diyerek karşılar mı bilmem...
En temel gıda maddelerinin bile artan fiyatları vatandaşı ciddî sıkıntılara soktu. Ülkenin bu duruma gelmesinde sadece bankalar, marketler, aracılar ve dış güçler mi sorumlu? Sermaye kaçtığı için paranın maliyeti artıyor, bankalar parayı kıstığı için yatırımlar yapılmayıp istihdam azalıyor, aracılar kârını şişiriyor, marketler aralarında anlaşıp fiyatları yükseltiyor, öyle mi? Ülkenin demokrasi, hürriyet, şeffaflık ve liyakat gibi endekslerini düşürüp yabancı yatırımcıyı kaçırtan kim? Bütün sermayeyi betona gömen, ithal tüketimi teşvik edip üretimi ve ihracatı bitiren, yerli paranın değerini düşüren kötü ekonomi yönetiminin hiç mi suçu yok? Meselenin özüne odaklanmadan sadece sonuca bakıp hüküm vermek, kurşun yarasından ölmüş biri için “iç organlar kendilerini koruyup kan kaybını durdursalar ölüm olmazdı” demek gibi bir şey...
Halka ucuz ekmek ve bedava süt dağıtımı yapmak isteyen belediyeleri engellemek isteyen devlet, yükselen gıda fiyatlarının ateşini söndürmek için PTT aracılığıyla yağ satışı yapacakmış. Bildiğim kadarıyla PTT’nin online satış yaptığı bir kanalı zaten vardı, yani yeni bir şey değil. Yağlar ne kadar ucuz olacak ve nasıl temin edilecek onu şimdilik bilmiyoruz. Normal zamanında kargo teslimatlarında sıkıntılar yaşatan PTT, ucuz yağ sebebiyle artacak olan teslimatları nasıl yapacak, merak ediyorum. Bir internet ticaret sitesi aracılığıyla siparişini verdiğim bir ürün, 23 Aralık 2020 tarihinde Sakarya’dan PTT Kargo’ya verilmiş, ertesi günü İstanbul’a ulaştığı halde, adresime teslimi 8 Ocak 2021 tarihinde müyesser olabilmişti. Konuyu Jules Verne’nin “Seksen Günde Devr-i Âlem” hikâyesiyle bağdaştıran bir şikâyet metnini şahsi blog sayfamda yayınladıktan sonra Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’ndan bir yetkili (bakan danışmanı olduğunu söylemişti), sağolsun, bana ulaştı ve PTT Kargo adına özür diledi. Bu arada, bedava dağıtılacağı söylendiği zamanlarda PTT’den maske siparişi vermiştim, ancak hâlâ gelmedi! Ucuz yağ siparişi verecekler bir daha düşünsün derim...