11 Mart 2013, Pazartesi
Televizyonda “Lâmekân” belgeselini izlerken bir baba olarak çok üzüldüm. 2009 yılında çekilen bu belgeselde evi barkı olmayan veya yuvasını terk ederek sokaklarda yaşamak zorunda kalan çocuk-genç ve olgunluk çağındaki yavrularımızın hayatları sergilendi. Bir yandan üzüldüm, diğer yandan ise ‘Neden bu gençlere sahip çıkılmıyor, yok mu bizim de yapacak olduklarımız?’ diyerekten ben de biraz olsun katkıda bulunmak amacıyla düşüncelerimi ifade etmeyi uygun gördüm.
Bu belgeselde gençleri sokaklara iten sebepler birinci elden, yani gençlerin ağzından acılı bir şekilde dile getirildi. Onlardan birkaçını sizlerle paylaşmak istiyorum.
A. Y. adındaki genç Manisa’dan evini terk ederek İstanbul’a gelmiş. Kumkapı’da sanatçı olma hayallerini önce sokakta başlatmış, daha sonra ise cezaevinde noktalamış. “Bir sürü suça bulaştım. Yaşım genç olduğu için cezalarım ertelendi. Şimdi ise 18 yaşına geldim. Artık tek tek cezalarımı çekeceğim. Çünkü yeni bir suç işlediğimde ki işlememek mümkün değil, hepsi toplu olarak yansıyacak. Devletten bize sahip çıkmasını istiyorum” diyor.
C. K. ismindeki genç Mardin’den gelmiş. Babası, annesi ölünce içkiye başlamış. Oğlunu döverek bezdirmiş. Genç ise kaçarak kurtulayım derken İstanbul’un büyülü ışıkları altında önce ‘bali’ ile tanışmış ve daha sonra uyuşturuculara alışmış. Genç, “19 yaşına gelince askerlik için çağırdılar. Biraz düşündüm. Beyoğlu sokaklarında sabahlarken, yanımızdan sigara tüttürerek geçen bu insanları korumak için mi askere gideceğim diye içimden geçti. Fakat vatan sevgisi beni yine yoklama için şubeye sevk etti” diyor.
K. B. adlı Sinoplu genç ise annesi ölünce babası tarafından önce akrabalarının yanına yerleşmiş. Daha sonra ise orada gördüğü tacizler sonucu evi terk etmiş. Bu kez babası tekrar yakalayıp kimsesizler yurduna yerleştirmiş. Genç, “Hayatım burada şekillenmeye başladı. Yurttan kaçtım. Sokaklara düştüm. İlk gece sabaha kadar ağladım. İkinci gün ise mecburen alışmaya çalıştım. Sokaklar çok zor. Güçlü olmak zorundasın. Yoksa elinde ve ayağında ne varsa güçlüler söker alır. Ben de zamanla alıştım. Daha sonra bir yardımsever elimden tuttu. Bana işyerinde garsonluk yaptırarak sahip çıktı. Evine aldı. İlk günler çok zor oldu. Daha önce sokaklara alıştığım için bu kez evde uyuyamadım. Ama çok şükür yaşlı amcam bana çok yardımcı oldu. Daha sonra alışınca bu kez gecenin loş ışıklarından ürkmeye başladım” diyor.
Sokaklar çok zor. Hayat hikâyeleri anlatmakla bitmez. Bu sokak yolculuğu iki yerde biter. Cezaevi veyahut mezarlık. Hayattan umudunu kesen bu gençlere öncelikle hali hatırı sayılır varlıklı aileler ve tabiî ki devletimizin sahip çıkması gerekir. Bu ve buna benzer bir sürü bizim şahit olamadığımız olaylar büyük şehirlerin caddelerinde eriyip gidiyor. Gençler bu kötü alışkanlıkların müptelâsı olarak bitiyor. Her geçen gün toplumsal bir yara haline gelen bu kimsesiz çocuklara mutlaka sahip çıkılması gerekiyor. Uyuşturucu illeti ortaokul seviyesine kadar düştü. Bu çok tehlikeli vak’anın mutlaka uzmanlar tarafından ele alınması gerekiyor. Hükümet birçok proje ile bunlara her ne kadar sahip çıkmaya çalışsa da bir türlü dramların sonu gelmiyor. Bu sadece devletler tarafından alınan tedbirlerle çözülmez. Aileler bu işe mutlaka ciddî bakmalıdır. Evlât babadan ilgi ve alâka bekler. Bunun için ücret değil, sevgi gereklidir.
Dünyaya gözünü açmasına sebebiyet veren baba, evlâdını korumak zorundadır. Babalık kolay mesele değil. Nice aileler ‘bir evlâdım olsun’ diye doktorlara bütün sermayelerini yatırıyorlar. Bu bakımdan ‘baba’lığın kıymetini bilmek gerekiyor.
Dağ başlarında hayatlarını devam ettirmeye çalışan nice hayvanlar yavrularını beslemek için hayatlarını tehlikelere atıp yiyecek peşinde koşuyorlar. Buna hemen hemen toplumun bütün kesimi şahittir. Bir hayvan bu denli yavrusuna kol kanat gererken, akıl sahibi insan neden duygusuz ve hissizleşiyor?
Sokaklara terk edilen yavruların mutlaka hepsinin bir baba ve annesi vardır. Herhangi bir sebepten dolayı çocuğunun bakımını farklı ev ve ailelere vererek yaptırsa bile baba evlâdını mutlaka kollamalıdır. Sokaklara terk edilen yavrularımıza sahip çıkmak her bireyin de görevidir. Bir yandan servetler israf edilirken bu memlekette “huzur” olur mu? Tek yanlı olan huzur kime fayda verir?
Bir belgesel beni bu duygularımı paylaşmaya sebep oldu. İnşallah gençlerimiz sokakların insafına terk edilmez...
Okunma Sayısı: 1735
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.