Geçen gün, Rize, Pazar’daki Hatuniye Camii’nde sabah namazındaydık. Camide 50 yaşın üzerinde 15 kişi vardık. Namaz bitince cemaat dağılmaya başladı.
Hoca caminin ışıklarını kapadı. Ve gitti.
İçeride 60 ile 70 yaşlarına merdiven dayamış 3 kişi kaldı.
Onlar da gün ağarınca camiden çıktılar.
Kapıda bekledim.
Daha önce çıkanlar sabahçı çay ocağında gün ışığının ilk saatlerinde çay içiyorlardı.
Kalan son iki kişiye sordum: “Hacı ağabey nereye gidiyorsun şimdi?”
“Çay ocağına” dedi. “Daha erken değil mi?” dedim. Ve ekledim: “Eve gitmiyor musun?”
Cevap “Yok evlât, çocukla gelin rahatsız olmasın. Daha erken, onlar kalkınca giderim” dedi.
Üzüldüm. Zamanında sabahlara kadar uyumadan el bebek, gül bebek büyüttüğün çocuğunun evine gidemiyorsun?
Ne garip bir dünyada yaşıyoruz? Eşini kaybetmiş hacı amca evlâdının evine gitmekten çekiniyor.
Adeta kendi evlâdının evinde misafir olarak yaşıyor. Sabah erkenden çıkıyor.
Akşam namazından sonra, bazen de yatsı namazından sonra eve gidip kendisine tahsis edilen odaya kapanıyor.
Ve bu bir gün değil, ömründen kalan günlerce devam ediyor.
Rahmetli anam aklıma geldi. “Bir gün yatak, ertesi gün toprak” diye duâ ederdi.
Bu günleri ta o günlerde görmüştü rahmetli. Çocuklarım aklıma geldi. Aynı duruma bizde düşer miyiz diye düşündüm.
Düşmeyen kalkmayan bir Allah’tır dedim.
Hanımım için ve benim için Allah’a duâlar ettim. Rabbim “Bizi birbirimizden ayırma” dedim.
Hayat zor. Yalnızlığa doğru hızla gidiliyor.
On kişi 60 metre kare evlere sığarken, bugün yüz metre karelerde anne ve babalarımıza yer bulamıyoruz.
Ve dönelim sabah saatlerine,
Dedim ki, “Hacı ağabey çocuklar senin düşündüğün gibi düşünmez.”
Birden kendine gelerek çocuklarına lâf dedirtmemek için “Tabi hürmette kusur etmezler de…” dedi.
O saatte yatağında mışıl mışıl uyuyan çocuğun hiç haberi yokken bile camide secde edip çıkan babanın duâsı evlât üzerinden hiç eksik olmuyor.
Yoksa gelmeyen musîbetleri bu duâlar mı önlüyor. Ne dersiniz?