Bediüzzaman’ın Kur’ân-ı Hakîmden aldığı ve neşrettiği Risale-i Nur vasıtasıyla Nasârânın bir kısmı İslâmiyeti kabul edecek ve Nasârâ Müslümanları veya Hıristiyan mü’minleri hükmüne geçip Üstadımızın sözlerini İsâ Aleyhisselâmın sözleri nev’inden hüsn-ü kabul edeceklerdir.
Bediüzzaman’ın Avrupa tespiti farklıdır. Avrupa’yı müsbet ve menfî olarak ikiye ayırır ve öyle tarif eder. “Yanlış anlaşılmasın, Avrupa ikidir.” Der. “Birisi, İsevîlik din-i hakikîsinden aldığı feyizle hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeye nâfi san’atları ve adalet ve hakkaniyete hizmet eden fünunları takip eden bu birinci Avrupa’ya”1 bakışı müspettir. Özellikle eserlerinde birinci Avrupa’nın İsevîlik din-i hakikîsinden aldığı feyizle yapacağı müspet hizmetlere dikkat çeker. Çünkü ahirzamanda dinsizliğin iki cereyanı kuvvet bulur. Bu cereyanlar beşeriyetin dünyevî ve uhrevî hayatını alt-üst eder. Bediüzzaman, bu dehşetli cereyanlara karşı “Müslümanlar, Hıristiyan rûhânîler ve Kur’ân hizmetkârları çok dikkat etmelidir.”2diye ikazda bulunur. Böylece âhirzamanda dinsizlik cereyanlarına karşı mukabele etmek, ancak İsevî’nin hakiki dini hakîkat-ı Kur’ân’la ittihad ederek; Kur’ân ise esas ve imam olup, İsevî dini ona tabi olacağına işareten bir rivayette var ki: "İsa gelir, namazda Mehdi’ye iktida eder."3 Şualar’da bu hadîse şöyle işaret edilir: Ahirzamanda zuhur eden dinsizlik cereyanının ”teşkil ettiği dehşetli maddiyyunluk ve dinsizliğin azametli heykeli ve şahs-ı mânevîsini öldürecek ve inkâr-ı ulûhiyet olan fikr-i küfrîsini mahvedecek ancak İsevî ruhânileridir ki, o ruhâniler din-i İsevînin hakîkatini hakîkat-i İslâmiye ile mezc ederek o kuvvetle onu dağıtacak, mânen öldürecek. Hattâ, “Hazret-i İsa Aleyhisselâm gelir, Hazret-i Mehdîye namazda iktida eder, tâbi olur” diye rivayeti, bu ittifaka ve hakîkat-i Kur’âniyenin metbuiyetine ve hâkimiyetine işaret eder.”4
Hadis-i şerifler ve ayet-i kerimelerin işaretiyle “Âhirzamanda Hazret-i İsâ Aleyhisselâm gelecek, şeriat-ı Muhammediye (a.s.m.) ile amel edecek.”5 Ahirzamanda “Şahs-ı İsa Aleyhisselâm, o din-i hak cereyanının başına geçeceğini, bir Muhbir-i sadık(Peygamber Efendimiz(asm)), bir kadîr-i külli Şey’in vaadine istinat ederek haber vermiştir. Madem haber vermiş, haktır. Madem kadîr-i külli Şey vaat etmiş;6 elbette yapacaktır.”7 Ayrıca “Nasraniyet ya intıfa(sönme, son bulma) veya ıstıfa edip (safileşip, arınıp) İslâmiyete karşı terk-i silâh edecektir. Nasraniyet birkaç defa yırtıldı, protestanlığa geldi. Protestanlık da yırtıldı, tevhide yaklaştı. Tekrar yırtılmaya hazırlanıyor. Ya intifa(son) bulup sönecek veya hakikî nasraniyetin esasını cami olan hakaik-ı İslâmiyeyi karşısında görecek, teslim olacaktır. İşte bu sırr-ı azîme Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm işaret etmiştir ki, “Hazret-i İsa nazil olup gelecek, ümmetimden olacak, şeriatımla amel edecektir.”8
Bediüzzaman’ın Kur’ân-ı Hakîmden aldığı ve neşrettiği Risale-i Nur vasıtasıyla Nasârânın bir kısmı İslâmiyeti kabul edecek ve Nasârâ Müslümanları veya Hıristiyan mü’minleri hükmüne geçip Üstadımızın sözlerini İsâ Aleyhisselâmın sözleri nev’inden hüsn-ü kabul edeceklerdir.9 Bu hakikat dehşetli maddiyyunluk ve tabiatperestlik mesleği olan inkâr-ı uluhiyete karşı, “Îsevî rûhânîlerle ittifâk edip Dîn-i İslâma hizmet etmek şeklinde tezahür eder.10 “İşte, bu günde meydana çıkan bu dehşetli cereyanı, ancak ve ancak Hristiyanlık âleminin Müslümanlıkla ittihadı, yani İncil, Kur’ân ile ittihat ederek ve Kur’ân’a tâbi olması neticesi elde edilecek semâvî bir kuvvetle mağlûp edileceği iş’ar buyuruluyor ki, Hazret-i İsa Aleyhisselâmın da vüruduna intizar etmek zamanının geldiğini mana-i işarî ile ihtar ediyor.”11 İnşâallahürrahman Risale-i Nur’un nurlu fütuhatıyla din-i İsevîye tebşir buyurulduğu gibi, hurafattan tasfiye edilerek hakiki İsevîlik İslâmiyetle ittihad ve inkılab ederek dinsizliği tazammun eden ahirzaman cereyanlarını zîr ü zeber etmesini Cenab-ı Hak’tan diliyoruz.
Bir gayr-ı münteşir mektupta Bediüzzman Hazretleri Hz. Mehdî(ra)’nin siyaseti tam dindar İsevîlere bırakıp, İslâmiyet hakîkatlarını isbata, izhara, icraya çalıştığını şöyle ifade eder: “Gerçi hakîkat noktasında âhirzamandaki gelecek büyük Mehdi siyaseti tam dindar İsevîlere bırakıp yalnız İslâmiyet hakîkatlarını isbata, izhara, icraya çalışır.”12 Buradan anlaşılan odur ki; Hz. Mehdî(ra) bizzat siyasete, siyasetle devleti idare etmeye ve siyaset yoluyla hizmet etmeye kesinlikle talip olmaz. Evet, Bediüzzaman nâdire-i hilkattir. Hem kendini, hem talebelerini siyasetten men'etmiştir; dünyevî işlerle meşgul değildir. Onun için Bediüzzaman "Kur'ân bizi şiddetle siyasetten men'etmiş"13 der. Bu men edilişin hakiki sebebi ise şöyledir: “Risale-i Nur’daki şefkat, vicdan, hakîkat, hak, bizi siyasetten men’etmiş. Çünkü, masumlar belâya düşerler, onlara zulmetmiş oluruz.”14 Öyleyse siyasi vazifenin ilmî ve fikrî cihetini Hz. Mehdi(ra) Kur’ân ve sünnetten ortaya koyar ve stratejisini belirler. Tatbikatında ise tam dindar İsevîlerin yardımı olur. İnsanlığın ortak değerleri olan insan hakları, demokratik haklar, hürriyetler ve hukukun üstünlüğü gibi evrensel değerler, mehasin-i medeniyet denilen terakkiyat-ı medeniyet harikaları İsevîlerin yardımı ile bütün dünyada makes bulur. Bu değerler Avrupa’nın, İsevîlik din-i hakikîsinden aldığı feyizle hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeye nâfi san’atları ve adalet ve hakkaniyete hizmet eden fünunları ihtiva eder. Böylece İsevîlik âleminde de İslâm’ın hayat-ı içtimâiye prensipleri hâkim olmaya başlar. Tevhid hakîkatinde İsevîlik tasaffi ederek teslisten tevhide dönerek İslâmiyete tabi olurken, içtimâî ve siyâsî noktadan Müslümanlara yardımcı olunmuş olur.
1- Lem’alar, s.291
2- Emirdağ Lahikası-I, s.275
3- Müdafaalar, Isparta ve Denizli Mahkemesi [1944]
4- Şualar, s.927
5 -Buharî, Mezalim: 31, Büyu: 102; Müslim, İman: 242, 343; İbniMâce, Fiten: 33.
6- Bu husustaki İlâhî vaat, Nisâ Suresinin 156-159. ayetlerinde ifade buyurulur.
7- Mektubat, s.95
8- Buharî, Enbiya: 49; Müslim, İman: 242-247; Tirmizî, Fiten: 62; Müsned, 4:226.(Mektubat, s.797)
9- Barla Lahikası, s.257
10- Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s.19
11- Emirdağ Lahikası-I, s.128