Ahmet Bey: “24. Söz, İkinci Dal’da geçen (Şu koca güneş dahi, gök denizinde, Şems-i Ezelînin Nur isminden tecellî eden bir lem’anın katre-misal bir aynasıdır.) cümlesi nasıl açılmalıdır?”
Kâinatın Muhteşem Dili
Yirmi Dördüncü Söz İkinci Dalı muhteşem bir tefekkür şöleni sunuyor. Bu kısım kâinatı, çiçeği, toprağı, dağı, taşı, denizi, ay’ı, güneşi muhteşem bir dil ile konuşturuyor.
Bu dal, çok gizli hakikatlerin anahtarlarını ihtiva eden iki sırrı izah ediyor.
1-Tevhid denizinde yüzen evliyanın bazı noktalardan neden ihtilafa düştükleri, fikir ve meslek ayrılıklarına girdikleri meselesidir.
2-Geçmiş enbiyanın haşr-i cismanî gibi önemli imanî meselelerde niçin Kur’ân gibi tafsilata girmedikleri, hakiki arif olan bir kısım evliyanın da tevhitte hakkalyakîn derecesine ulaştıkları halde meşreplerinde bazı imanî esasların niçin az göründüğü meselesidir.
Bu pek derin ve birbirinden farklı gözüken meseleleri ihtilafın soğukluğundan kurtarıp tevhitte birleştiren Bediüzzaman, meseleyi farklı ve çapraz misallerle ele alıyor.
İnsanın bütün esmaya mazhar ve bütün kemalata istidatlı olarak yaratıldığını hatırlatan Üstad hazretleri, fakat iktidarı ve ihtiyarı cüz’î, istidadı muhtelif, arzuları mütefavit olduğu için hakikati ararken binler berzahlarla karşılaştığını, bazı kabiliyetlerin berzahlardan geçemediğini ve gölgelerden çıkamadığını zikrediyor. Ayrıca esmanın da farklı renklerde cilveler gösterdiğini, farklı cilvelerin farklı kabiliyetlerde farklı inkişaflara vesile olduğunu misallerle açıklıyor.1
Farklı Hakikat Karakterleri
Hakikat, temelde üç farklı karakterle dokuz ayrı cephe ile aranabilir.
1-Zühre namıyla nakışlı bir çiçek karakteriyle
2-Kamere âşık hayatlı bir katre karakteriyle
3-Güneşe bakan saffetli bir reşha karakteriyle hakikat aranmış ve farklı şekillerle keşfedilmiştir.
Bu misallerin her üçü de güneşe aynadır. Zühre güzelliğin, zarafetin ve çiçeğin sembolüdür. Güneş ışığını doğrudan alır, ama kendi renginde gösterir. Katre kamere aşıktır, ışığını doğrudan aydan, dolaylı olarak güneşten alır. Güneşten ışık alırken ay’ın kabiliyetine mahkumdur. Reşha ise saffetlidir, şeffaftır, renksizdir, temiz kalplidir, kalbini hava, su ve denizler gibi doğrudan güneşe çevirir, ışığını doğrudan güneşten alır. Güneş ışığına kendinden renk karıştırmaz.
Zühre fikir ehli, akla önem veren, gördükleriyle hakikate giden, enaniyeti bırakmayan, sebeplere fazla değer veren, aklî ve mantıkî delillerle hakikati arayan ehl-i fen ve ehl-i felsefeye misaldir. Bu karakterde hakikate çok renkler karışır. Bu renkler farklı merakları tahrik eder. Fikirde ihtilaflar ve farklı düşünceler bu nedenle meydana gelir.
Katre, ehl-i velayete temsildir. Velayet ehli kimseler hakikati bir şeyhin gölgesinde, kabiliyetinde ve renginde ararlar. Nefsi tezkiye etmek neredeyse yollarının aslını teşkil eder. Aklı, ilmi, hikmeti ve marifeti de önemli tutarlar. Burada da farklı kabiliyetler, farklı gölgeler, farklı yansımalar farklı düşüncelere ve yollara sebep olur.
Reşha ise ehl-i nübüvvete işarettir. Bu sınıf hakikat arayıcıları ya bizzat peygamberdir, ya da doğrudan peygambere bağlanan, peygamberden ışık ve feyiz alan yollardır. Bu sınıfta kalbin tasfiyesi, marazlardan arınması kâmil manada sağlanır. Hakikate imanla ve teslimiyetle gidilir. Hakikat arayıcısı doğrudan Kur’ân’a muhataptır. Fakr ve ubudiyet, yollarının ana karakterini oluşturur.2
Ne garbın fünunundan, ne şarkın ulumundan alınan Risale-i Nur’lar, kalbini doğrudan doğruya Kur’ân’a çevirmiş, reşha misali hakikat dersini doğrudan Kur’ân’dan almıştır, Kur’ân hakikatlerini ayna gibi hiç renk karıştırmadan yansıtmıştır.3
Ümmetin İhtilafı
Bu misallerden anladığımız; ihtilaflar düşmanlıktan, aykırılıktan, kötülükten çıkmıyor. İhtilaflar istidat farkından, mizaç farkından, düşünce farkından, hakikati arama biçiminden, merak farkından, zekâ farkından ileri geliyor. Her ihtilafta bir hikmet ve rahmet yönü vardır. Öyleyse ihtilaflardan faydalanmalıdır, kavga etmemelidir. Bu sebepledir ki Peygamber Efendimiz (asm), “Ümmetimin ihtilafında rahmet vardır.” buyurmuştur.
Güneş kendisi de bir katredir. Gök denizinde Cenab-ı Allah’ın Nur isminden tecelli eden bir lem’anın katre gibi nura nazır bir aynasıdır. Nuru hem alır, hem yansıtır. İnsan da kalbini doğrudan Cenab-ı Allah’tan gelen feyze açarsa, kemâlini bulur.
Dipnotlar:
1- Sözler, s. 374
2- Sözler, s. 378
3- Şualar, s. 717; Kastamonu Lahikası, s. 210