30 Ekim 2011, Pazar
“Olmaz olsaydı, böyle olacağına.”
Bu sözü bir anne söylüyor.
Ve evlâdına söylüyor.
“Olmaz olsaydı.”
Annenin bedduâsı, çok düşündürücü ve ürkütücü.
Oysa, dokuz ay karnında taşıyıp, doğuran, emziren, ninnilerle uyutan, seven, şefkat gösteren, uyumayıp uyutan, yemeyip yediren, evlâdım gülsün diye kendisi ağlayan, evlâdım rahat etsin diye kendisi rahatsız olan ve daha neler neler yapan anneleri üzmemeli.
Anne ağlayınca, kâinat ağlar.
Ailede yaşanan hikâye dikkat çekici.
Baba, bir erkek çocuk vermesi için Allah’a çok duâlar etmiş. Hatta eşine, birkaç tane kız çocuk olunca, eğer erkek doğurmazsan seninle yollarımız ayrılır gibi, ağır şekilde kadıncağızı tehdit bile etmiş ve hakikaten de ayrılma aşamasına gelmişler. Yani hem Allah’a erkek çocuk için duâ ediyor, hem de kadının elindeymiş gibi, kadına erkek çocuk için hayatı yaşanmaz hale getiriyor.
Bir garip iman.
Sonuçta, bir erkek evlâtları oluyor.
‘Hayırlısı olsun’ diye yapılmayan duâlar, ‘olmaz olsaydı’ bedduâlarını beraberinde getiriyor.
Bu şuna benziyor.
Hasta gidiyor doktora ve diyor ki, “Bana şu ilâçtan yazar mısın?”
Doktor bakar ki, o ilâçtan verse, hasta için zehir olacak.
“Olmaz” der.
Doktor hastanın hastalığına iyi gelecek başka bir ilâç tavsiye eder.
Hasta ille de kendi istediği ilâcı vermesini ister.
Bu çok da mantıklı bir istek gözükmüyor değil mi?
İşte, kul da her bir işi için, her şeyi görüp, bilen Allah’a tevekkül ederse, kendisi için en uygun olan verilir.
Ama “İlle de ben şunu istiyorum, onu ver” denirse ve bu ısrarla istenirse, evet, belki o verilir, ama başa belâ verilmiş olur.
Çok istenen, verilmesi için duâlar edilen erkek evlât, Allah tarafından verilmiş. Ama, “Sen en iyisini bilirsin, hakkımızda hayırlısı neyse onu ver.” denilmeyip, belki “Erkek evlât ver de nasıl olursa olsun.” denildiği için, Allah vermiştir, ama gel gör ki bu verilen başa belâ olmuştur.
Sonra sonra, erkek evlât istiyor diye, baba, onun bir dediğini iki etmemiş. Kız çocuklarının görüşleri hiç alınmamış. Hatta erkek evlât bir iş yapacağım diye babanın, annenin, kardeşlerin oturduğu daireyi satmış ve anne-babayı, kız kardeşleri lüks, kirası yüksek bir daireye taşımış. Ve onlara da, “Siz karışmayın ben işimi gerçekleştirirsem, size çok güzel daireler alacağım.” diyerek, anneden babadan satışlara izin alır.
Tabi işler planlandığı gibi olmaz ve evdeki hesap çarşıdakine uymamış.
Sıra, babanın emekli parasına gelmiş. Babadan bir şekilde maaş kartını da alır ve bir daha ortalıklarda görünmez olur.
Derken, kocaman bir aile orta yerde kalakalır.
Kiranın zamanı gelir, sıkıntılar kendini göstermeye başlar.
Neyse ki, kız evlâtlar devreye girer ve kendilerine oldukça zor gelen işlerde çalışmaya başlarlar. Zor belâ kirayı karşılarlar. Ama bir evlâdın tavrı, bütün ailenin huzurunu kaçırmıştır.
Artık konu babanın da bedduâsına kadar gelmiştir.
Gelinen bu nokta, işin son noktası gibi gözüküyor.
Baba da yaptığı yanlış duânın farkına varmıştır. Ama bir kere orta yerde bir evlât bulunmaktadır.
Allah’tan çok istediği, vermesi için yalvarıp, yakardığı erkek evlât, evdeki herkesin başına belâ olmuştur.
“Ne olursa olsun bir erkek evlât ver” diyerek yapılan duâlar kabul edilmiş, ama verilen evlât başa belâ olmuştur.
Şimdilerde anne de, baba da, kardeşler de, ‘olmaz olsaydı’ demeye başlamışlar. Ama bir kere olmuş.
O zaman, yaşananlardan bir ders çıkarmalı ve her türlü isteklerimizde ‘olmaz olsaydı’ dememek için, ‘Bizim için hayırlısını ver’ diye duâlar etmeli.
Yoksa, çok istediğimiz belki de başımıza belâ olabilir. Hani insanın bazen kendisi için hayır gibi gözüken şeylerde şerler, şer gibi gözüken şeylerde de hayırlar vardır.
Bu da böyle bir şey.
Rabbim! Bizim için en hayırlısını Sen bilirsin. Sen, bizim için en hayırlı olanı nasip eyle.
Okunma Sayısı: 2021
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.