‘Doğru İslâmiyet nasıl yaşanır?’ın bu asırdaki pratiği, Said Nursî’dir. O, ‘padişahlık, tek parti ve cumhuriyet’i aynı anda yaşamış çağın şahididir. Dolayısıyla bu dönemlerle ilgili önce şahit bir dinlenmelidir.
Bugünler, Bediüzzaman Said Nursî’nin vefatı münasebetiyle, onun hayatının, eserlerinin, dâvâsının değişik yönleriyle ele alındığı ve araştırma, inceleme yapıldığı ve paylaşıldığı zaman dilimleridir.
Görüş ve düşüncesi ne olursa olsun Türkiye’nin dünü, bugünü ve yarınını merak edenin böyle bir zihin haritasına sahip Said Nursî’yi tanımaması olmaz.
İllerde tertip edilen ‘Doğru İslâmiyet’ programları ilginç tesbitlerle gündeme geliyor. Bu haberleri ‘sadece bir haber’ gözüyle okumamak gerekiyor. Çünkü o haber içindeki cümleler ilgili alan uzmanının aylarca süren bir emeğinin mahsulü olan meyvelerdir. Onu almak lâzımdır. Nitekim Köprü Dergisi, bu mahsulleri değerlendiren bir harman yeridir, mutlaka okunmalıdır.
Bir diğer güzel konu da artık Bediüzzaman’ı anlama ve anlatma haftalarında gençlerin sahneyi almasıdır. Bölge illeri aralarında veya il kendi içinde ‘Gençlik Panelleri’ yapması çok faydalıdır. Bu hem gençlerin özgüveni ve kendilerini konunun içinde bulmaları açısından hem de bu dâvâsının gerçek sahiplerinin yükü omuzlarında bulmaları ve çalışmaları anlamında gerekli.
Biz de hafta sonu eşimle birlikte Adıyaman-Gölbaşı ilçemizde idik. Bu çağda, doğru İslâmiyeti yaşayan doğru bir model olarak Said Nursî’nin Tarihçe-i Hayatı’nı ana hatlarıyla paylaşmaya çalıştık.
Doğrusu Peygamberimizin (asm) varisi olan âlimlerin, İslâmiyet’i kendi asırlarında ‘doğru’ şekilde yaşayabilmelerinin çok da kolay olmadığını anladık.
İşte Said Nursî de, asrımızda İslâmiyet’in ‘doğru’ şeklini, İslâm adına yapılan pek çok yanlışlara, İslâm ismini lekedar edecek özel projelere ve İngiliz Gladiston’un, ‘Ne yapıp edip Müslümanları bu Kur’ân’dan soğutmalıyız’ sinsi politikalarına rağmen asra takdim ederken, elbette bu kolay olmamıştır.
Haftalık Risale-i Nur sohbetlerinde Risale-i Nurdaki bir konu, değişik boyutlarıyla ele alınıyor. Ama Risale-i Nur hareketinin nasıl bir geçmişi var, nasıl bir süreç yaşanmış anlaşılabilmesi için elbette bu sohbetlerin ötesinde bir takım adımlara ihtiyaç vardır.
Biz de üniversiteli gençlerimize, bir roman üslûbu içerisinde, İslâm Yaşar’ın Bediüzzaman Beşlemesi isimli eserini getirttik ve bugünlerde gençlerimizin eline ulaştı ve dönem sonunda da bu kitaplar üzerinde bir yarışma tertip ederek, Nurculuk serüveninin bilinmesi üzerine bir adım atmış olduk.
Liseli gençlerimiz de Zübeyir Gündüzalp’in hayatını okuyorlar. Çünkü Gölbaşı’ndaki Sezai kardeşimizin ifade ettiği gibi, Üstad’ı doğru tanımanın ve anlamanın yolu, sır kâtibi olan Zübeyir Gündüzalp’i okuyup, anlamaktır.
Çoğu zaman gençlerimiz kaldığı Yeni Asya Vakfı öğrenci evinin ne olduğunu, geçmişini, diğer kalınan mekânlardan farkını bilmiyor. Bunu gidermek, bu okumaların öncelikli olarak yapılması ve anlaşılmasınadır.
Nitekim biz de Gölbaşı’nda, Bediüzzaman’ın gençlik yıllarından 1923’lere kadar ki ‘İlk Said’ dönemini; 1923’lerden 1950’lere kadar ‘İkinci Said’ dönemini ve 1950’den sonra 1960’a kadar ki ‘Üçüncü Said’ dönemini paylaştık.
Demek ki, yaşanılan asrı tanımanın en kolay yolu, bu asrı en güç şartlarıyla yaşamış, akla gelebilecek her türlü olumsuzluğa rağmen -hatta yaşama hakkına müdahaleye kadar- ‘doğru İslâm’ı izzet ve şerefle taşımış o asrın müceddidini tanımaktır.
Gölbaşı’ndaki, bir kişi nasıl on kuvvetinde, yüz veya bin kuvvetinde olur sırını keşfetmiş ve yaşayan kardeşlerimize ve Gölbaşı sohbetine iştirak eden Çelikhan’lı kahraman Nur Talebelerine binler tebrikler!
Sizler bu asrın yüz akı insanlarısınız, asır sizinle aydınlanacak, emin olun. Aranızda ciddî heyecan duydum, sizlerle iftihar ediyorum.