"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Maddî ve mânevî içtimâîyatı zedeleyen “tecessüs” illeti

Said KARSLI
20 Ocak 2015, Salı
Herhangi bir şeyle ilgili bilgi toplama manasına da gelen tecessüs, “insanların kusurlarını araştırma” anlamında ise, içtimâî hayatı zedeleyen, insanlar arasında fitne çıkmasına neden olan, toplumları karıştıran çok alçak bir fiildir.

Casusluk da bu kelimeden türemiştir. Su-i zan, kin, nefret, çekememe, düşmanlık tabirlerinin neticesidir tecessüs.

İçtimâî hayata uhuvvet, tesanüd, muhabbeti aşılayan Kur’ân-ı Hakim, tecessüsü kesin bir dille yasaklamıştır. Cenab-ı Hak Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler! Zandan çok sakının. Çünkü zanların bir kısmı günahtır. Birbirinizin gizli hallerini araştırmayın (tecessüs etmeyin). Kiminiz kiminizi gıybet etmesin. Hiç sizden biriniz ölmüş kardeşinin cesedini dişlemekten hoşlanır mı? İşte bundan hemen tiksindiniz! Öyleyse Allah’ın azabından korkun da bu çirkin işten kendinizi koruyun. Allah Tevvab’dır, Rahîm’dir (tövbeleri kabul eder, merhamet ve ihsanı boldur).”1

Ayet-i kerimede geçtiği üzere Cenab-ı Hak hem tecessüsten hem de su-i zandan sakınmayı emrediyor. Bediüzzaman Hazretleri su-i zan meselesine söyle değiniyor: “Dördüncü hastalık: Sû-i zandır. Evet, insan hüsn-ü zanna memurdur. İnsan, herkesi kendisinden üstün bilmelidir. Kendisinde bulunan sû-i zan sâikasıyla başkalara teşmil etmesin. Ve başkaların bazı harekâtını, hikmetini bilmediğinden takbih etmesin. Binaenaleyh, eslâf-ı izâmın hikmetini bilmediğimiz bazı hallerini beğenmemek sû-i zandır. Sû-i zan ise, maddî ve mânevî içtimâîyatı zedeler.”2

Peygamberimiz (asm) de bununla ilgili bir hadiste “Ey diliyle Müslüman olup da, kalbine iman nüfûz etmemiş münafıklar! Müslümanlara eziyet etmeyin, onları kınamayın, kusurlarını araştırmayın. Zira kim Müslüman kardeşinin kusurunu araştırırsa, Allah da kendisinin kusurlarını açığa çıkarır. Allah, evinin içinde dahi olsa böylesini rezil rüsvay eder, buyurmaktadır.”3

Acaba mahşer günü kim ister ki kusurları ifşa olsun?

Yine Peygamber Efendimiz (asm) Mi’rac’a çıktığında, orada bir kavmin yanından geçerken, onların demirden tırnaklarla yüzlerini ve göğüslerini yırtıp kanattıklarını görünce, Cebrail’e (as) bunun sebebini sormuş, o da bunların, insanları çekiştiren ve onların gizliliklerini ortaya çıkaran kimseler olduklarını söylemiştir.4

Sahabe-i Kiram’dan Abdurrahman bin Avf’tan naklen: “Bir gece Hz. Ömer’le dolaşıyorduk. Kapısı bir parça aralık bir evden kandil ışığı geliyordu. İçeride sesleri birbirine karışan kimseler vardı. Ömer ‘Bu Rabia b. Umeyye b. Halef’in evidir, şu anda içki içiyordur. Ne yapalım?’ diye sordu. Ben de, ‘Benim görüşüm, biz şu anda Allah’ın yasakladığı bir şeyi yapıyoruz’ dedim ve Hucurat 12. âyete atıfta bulundum. Ömer beni haklı buldu, geri döndük.”5

“Bilmediğin şeyin peşine düşme! Çünkü kulak, göz, kalp gibi azaların hepsi de ondan sorguya çekilecektir”6 âyeti de tecessüsü kesin bir dille yasaklamaktadır. Çünkü bu uzuvların hepsinin bir yaratılış gayesi vardır. Bunu Bediüzzaman Altıncı Söz’de aklı ‘u kâinatta olan nihayetsiz rahmet hazînelerini ve hikmet defînelerini açar’ tılsımlı bir anahtar, gözü de ‘şu kitâb-ı kebîr-i kâinatın bir mütâlaacısı ve şu âlemdeki mu’cizât-ı san’at-ı Rabbâniyenin bir seyircisi’ olarak tarif ediyor. 

Aksi takdirde akıl, kalp, göz, kulak vs. cihazlar insanların kusurunu araştırmak için kullanılırsa akıl meş’um bir âlet, göz âdî bir kavvat derekesine sukut eder ve yaratılış gayesine uygun kullanılmadığı içinde cezaya müstehak olacaktır.

Mevlana Hazretlerinin tabiriyle insanların kusurlarını örtmede gece gibi olması gereken bizlere Resûlullâh’ın (asm) şu hadisi tam bir ışık tutmaktadır: “Cenâb-ı Hak, bir Müslüman’ın dünyevi bir sıkıntısını gideren kimsenin, kıyamet gününde sıkıntılarından birini giderir. Sıkıntı içinde olan bir kimseye kolaylık gösteren kimseye, Cenâb-ı Hak dünya ve âhirette kolaylık ihsan eder. Kim de bir Müslüman’ın ayıbını örterse, Allah da onun hem dünyada hem de âhirette kusurunu gizler. İnsan din kardeşine yardım ettiği müddetçe Cenâb-ı Hak da ona yardım eder.”7

Zaten imanın gereği, kusurları örtmek olmalıdır. Bediüzzaman Hazretleri de bu konuda: “Evet, mü’min, kardeşini sever ve sevmeli. Fakat fenalığı için yalnız acır. Tahakkümle değil, belki lütufla ıslahına çalışır” demektedir.8

İnsanların kusurunu araştıranlar istediklerini bulamayınca ya da elde edemeyince ikinci dehşetli bir günah olan iftiraya giderler. Bunu muazzez Üstadımızın kendisinden dinleyelim: “Bu yeni hadisede, ifademde Dahiliye Vekâletine yazdığım gibi, on vecihle kanunsuz olduğu ve kanun namına kanunsuzluk eden o zalimler, asıl suçlu onlar olması gibi, öyle bahaneleri aradılar, işitenleri güldürecek ve hakperestleri ağlattıracak iftiraları ve uydurmalarıyla ehl-i insafa gösterdiler ki, Risale-i Nur’a ve şakirtlerine ilişmeye, kanun ve hak cihetinde imkân bulamıyorlar, divaneliğe sapıyorlar. “Ezcümle, bir ay bizi tecessüs eden memurlar bir şey bahane bulamadıklarından, bir pusula yazıp ki, ‘Said’in hizmetkârı bir dükkândan rakı almış, ona götürmüş,’ o pusulayı imza ettirmek için hiç kimseyi bulamayıp, sonra yabanî ve sarhoş bir adamı yakalamışlar, tehditkârâne ‘Gel bunu imza et’ demişler. O da demiş: ‘Tövbeler tövbesi olsun, bu acip yalanı kim imza edebilir?’ Onları, pusulayı yırtmaya mecbur etmiş.”9

Üstadımızın gençlik yıllarında da böyle bir hadise başına gelir:

“Bilhassa mücadele-i ilmiyede mağlûp düşenlerden bazı zahir hocalar, Molla Said’i ahali nazarında küçük düşürmek için var kuvvetleriyle çalışıyorlardı. Her husûsatını tecessüs ettirirlerdi. Birgün, nasılsa kazaen sabah namazını geçirmiş. Buna vakıf olan hasımları, ‘Molla Said, namazı terk etmiştir’ diyerek ahali arasında işaada bulundular. Molla Said’den soruldu ki: 

‘Niçin herkes bunu böyle söylüyor?’

Molla Said, ‘Evet, esassız bir şey, âlemin içinde çabuk yayılmaz. Hata bendedir. Onun için, iki cezaya uğradım: birisi Allah’ın itabı, diğeri nâsın tarizi. Bunun esas sebebi ise, geceleyin âdet edindiğim vird-i şerîfi terk ettiğimdir. İşte âlemin rûhu bu hakîkate temas etmişse de, tamamını kavrayamayarak ismini bilemeyip şu vechile hatayı isimlendirmişler” cevabını verir.10

Tecessüse farklı bir pencereden bakarsak, Bediüzzaman Hazretleri şeytanların recmedilme hadisesinde şeytanların casusluk yapmamaları için taşların İlâhî bir mancınık olduğunu söylüyor: “Müzahrafât-ı arzıyenin mümessilât-ı habîseleri olan câsus şeytanları, temiz ve temizlerin meskeni olan semâyı telvîs etmemek ve nüfûs-u habîse hesâbına tecessüs ettirmemek için, edebsiz câsusları korkutmak için atılan mancınıklar ve işaret fişekleri misillü, o şeytanları ebvâb-ı semâdan o şahaplarla red ve tarddır.”11

Demek ki tecessüs öyle şen’î bir şey ki ervah-ı tayyibe bile bu fiile taş ile mukabele ediyor. Şeytanın hakiki zatı olmakla birlikte şeytan bir ünvandır, kim bu ünvana girerse o olur şeytan. Üstadımız bunu şöyle dile getiriyor: “İnsanlarda şeytan vazifesini gören cesetli ervâh-ı habise bilmüşahede bulunduğu gibi, cinnîden cesetsiz ervâh-ı habise dahi bulunduğu, o katiyettedir. Eğer onlar maddî ceset giyseydiler, bu şerîr insanların aynı olacaktılar. Hem eğer bu insan suretindeki insî şeytanlar cesetlerini çıkarabilseydiler, o cinnî iblisler olacaktılar.”12 Yani tecessüs yapan bir insan o özelliği itibarıyla şeytânî bir halde demektir.

Son olarak tecessüs halinde olanlara İlahi taş mı gelmeli ki bu fiilden vazgeçsinler... İmtihan dünyası olması hasebiyle maddi taş belki gelmeyebilir ama yaptıkları fiil onları cehennem taşı yapabilir. Cenab-ı Hak içtimâî hayatı zedeleyen bu illetten hepimizi muhafaza buyursun…

Dipnotlar:

1- Hucurât, 49/12
2- Mesnevi-i Nuriye, s. 58
3- Ebû Davud, Edeb: 35 
4- Ebû Dâvûd, Edeb: 35; Ahmed b. Hanbel, 3/224. 
5- Kenzu’l-Ummâl, III, 808, Hadis No: 8827
6- İsrâ 17/36
7- Müslim, Zikir ve Dua: 38
8- Mektubat, s. 254
9- Lem’alar, s. 316
10- Tarihçe-i Hayat, s. 35
11- Sözler, s. 167
12. Lem’alar, s. 132

Okunma Sayısı: 4387
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • AHMET ENSAR

    20.1.2015 10:26:41

    Güzel bir konu değinmiş yazarımız Allah razı olsun.

  • doğan sarıkaya

    20.1.2015 10:24:26

    içtimâî hayatı şahsı maneviyi zehirleyen zehir tecessüs Rabbim Muhafaza eylesin

  • murat

    20.1.2015 10:05:17

    risale ile çok güzel bağlanmış..son kısım orjinal bir tespit.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı