Konya Ereğli’de yaşayan Mustafa İşeri, “Risale-i Nurlar, ihtiyarlığı da sevdiriyor. O pencerelerden bakınca her şey güzel oluyor. Neticede Bediüzzaman da ‘İhtiyarlar Risalesi’ diye bir risale yazmış” dedi.
Çoğuna göre insan ömrünün son demleri sevimsiz gibi gözükse de, çoğu içinde olup, o demleri yaşayan için hiç de öyle değil. Hatta nur ve nurani bir hayat çoğu zaman bu ömür diliminde kendini gösteriyor.
İşte bu bahtiyarlardan biri de Konya’nın Ereğli İlçesinde yaşayan, seksen yaşına merdiven dayamış, Komisyoncu Mustafa İşeri. Artık emekliliğin tadını çıkarıyor. Ama bu sefer de hastalıklar rahat bırakmıyor. Ama o da mukavemetli. İman varsa, sıkıntı yok diyor.
Kendisi Risale-i Nur hizmetleriyle de yakından ilgili. Merhum nur talebesi Ali Uçar’ın samimi arkadaşıymış. İfadesine göre ne zaman Ali Uçar Konya Ereğli’ye gelse önce kendisini arar ve görüşürmüş.
Kendisinde rahmetli Ali Uçar’ın namazlarda kullandığı cübbesi bulunuyor. Cemaatle namazlarda, imamlığa geçen kişiye o cübbeyi giydiriyor.
Uzun yıllar ilçede sebze-meyve komisyonculuğu yapan Mustafa İşeri ile hem içinde bulunduğu nur hizmetlerini hem de artık yine içinde bulunduğu ihtiyarlık psikolojisini konuştuk. Öyle bir çökkünlük hali falan yok. Ama gerçeklerden de kaçılamıyor tabii.
Doğrusu konuşmakta zorlanacağımız bir konu gibi düşünsek de sayın İşeri’nin ruh hali ve verdiği cevaplar işin hiç de öyle olmadığını bize gösterdi. Bir anlamda yaptığımız sohbette ihtiyarlığın güzel yüzünü gördük.
Mustafa İşeri’nin hayatında ‘Gülümseyen bir ihtiyarlık’ bulduk.
Bu sohbette özellikle henüz daha ömrünün ihtiyarlık durağına gelmemiş olan gençler için oldukça ibretli cümleler var. O günler henüz gelmeden o günlerin duygularına hazırlanmak tam da akıllıca bir adım olsa gerek. Neticede gençken ihtiyar gibi yaşayanlar müjdelenmiş. Oysa tersi bir durum yani ihtiyarken genç gibi yaşamak çok da sağlıklı bir durum değil.
Sohbetimizi paylaşalım bakalım siz de aynı şeyleri hissedecek misiniz?
Mustafa abi, Yeni Asya okuyucularına kendinizi tanıtır mısınız?
Benim adım Mustafa İşeri. Artık seksenli yaşlardayız. Komisyonculuk yaptım. Şimdilerde emekliyim. Artık ömrümüzü verdiğimiz işi çocuklarıma devrettim. Her şey zamanında güzel. Yaptık ve bitti. Ama damarlarımızda yine mesleğin incelikleri var. Bunu da çocuklarımla paylaşıyorum. Tabii müşteri olurlarsa.
Seksen yaşında olduğunuzu söylüyorsunuz. Neler gözüküyor geriye dönüp bakınca?
Ne gözükmüyor ki… İnsan hayatının bir ömründe ne varsa, işte biz de de onlar var. Ama şöyle bir geriye dönüp bakınca genel itibariyle iyi bir hayat, bana gülümseyen bir hayat gözüküyor.
Evet, yanlışlarımız olmadı değil, her insanın hayatında olduğu gibi pişman olduğumuz meseleler olmadı değil, ama bu da herhalde kul olmamızın bir sonucu. Hatasız kul olmaz denir. Ama çok şükür ki, insanın güzel ameller yapması, şimdi bu kadar zamandan sonra insanı mutlu ediyor. Bunu amele güvenmek anlamında söylemiyorum. Ama güzel işler, insanlığa faydalı ameller elbette insanı mutlu ediyor.
Tabii insan kendini bir cemaatin içinde hissedince güzel şeylere, hayırlı amellere daha yakın oluyor. Güzel bir çevre insanı güzel şeylere sevk ediyor. İnsanın çevresinde mutlaka ideal insanlar olmalı. İnsan o zaman idealist oluyor.
Benim hayatımın güzel kesitlerinden birisi, daha önce vefat etmiş olan kızım Zübeyde İşeri adına bir ilköğretim okulu yapıldı. Okulun yerini biz verdik. Böylece kızımın ismi hayırlı bir eğitim faaliyetinde anılmış oldu. Bu bir insan için çok güzel bir hatıradır.
Bunun üzerine dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, tarafıma bizzat plaket verdi. Bu plaketi halen evimde hatıra olarak saklamaktayım.
Şu an bu okulumuzda her yıl yüzlerce öğrenci eğitim görüyor. İnsanı bundan daha çok mutlu eden ne olabilir.
Bir diğer mutluluk kaynağım da, Nur talebesi Ali Uçar ağabey’in bana, bir nur medresesi yeri istemesi neticesinde, içinde evimle birlikte bahçeli mekânımızı nur talebelerinin de katkısıyla medreseye dönüştürdük. O nasip oldu.
Rahmetli Ali Uçar bana, ‘Mustafa abi, bize bir nur medresesi mekânı lazım’ dediğinde, ben zaten bir gün önce bu isteğin rüyasını görmüştüm. Hanımla konuştuk. Hanım dedim nurcular bu bahçeyi ve evi bizden alacaklar galiba. Rüyamda öyle gördüm dedim. Ve ertesi gün Ali Uçar teklifte bulundu ve anlaştık, evi, bahçeyi devrettik. Ama Allah da bana başka bir semtten bahçeli ev nasip etti.
Şimdi bu nur medresesinde onlarca, yüzlerce nur talebesi yetişiyor. Çok şükür. Allah, insana hayır, hasenat yapma fırsatı versin. Her imkânı olan bu hayır hasenatı yapamıyor. Bu da bir nasip meselesi. Şükür.
Artık seksenli yaşlardasınız, ihtiyarlık diye bir şey var, onunla aranız nasıl?
Doğrusu Risale-i Nurlar, ihtiyarlığı da sevdiriyor. O pencerelerden bakınca her şey güzel oluyor. Neticede Bediüzzaman da ‘İhtiyarlar Risalesi’ diye bir risale yazmış. İhtiyarlığın ne gibi güzelliklerinin bulunduğunu izah etmiş. Hatta Allah’ın katında beli bükülmüş ihtiyarların oldukça kıymetli bir yeri olduğu ifade ediliyor. Eğer bu izahlar olmasaydı, gerçekten hayat daha çekilmez olurdu. İman nazarıyla bakınca gençlik de, ihtiyarlık da, hastalık da, hatta ölüm bile güzel gözüküyor. Bize nurlar, güzel görmeyi kazandırmış. Binler şükür.
Seksen yıla baktığınızda yaşadığınız hayattan memnun musunuz?
Şükürler olsun. Allah bize çok nimetler nasip etti. Hepsini de iyi yollarda kullandık. Bolca hayırlar yapmak nasip oldu. O da bir ikram. Onun size emanet olan nimetlerini onun yolunda sarf etmek lazımdır. O zaman yapılan iş anlamlı oluyor. Pek çok insan için mal, mülk, para bela oluyor. Allah korusun.
Allah’tan özellikle istediğin ve kabul olan duaların oldu mu?
Allah’tan on isteğim oldu. Allah hepsine de cevap verdi. Mesela dedim ki Allah’a, ‘Allah’ım bana, bir cami yapmayı nasip et dedim. Şükür. Okul yapmayı nasip et dedim, şükür. Yol yapmayı nasip et dedim, şükür. Güzel bir evim olsun dedim, şükür. Param olsun dedim, şükür. Hacca gideyim dedim, şükür. Hastalandım, gözlerimden ameliyat oldum, Allah’a yalvardım şifa ver diye. Verdi şükür. Her şeyden önce de bana iman ve Kur’ân nasip et dedim. Etti, şükür. Gözlerim iyi olduktan sonra, şimdi cüz takip ediyorum. Günlük okumalarım var. Hastalar Risalesi, İhtiyarlar Risalesi, Cevşen günlük takip ediyorum. Elden ayaktan düşmeden çocuklarıma emanetlerimi dağıttım. Şükür. Bir kendimi eksik gördüğüm nokta var ki o da, çocuklarımı biraz daha dini konuda yetiştirebilirdim. Bu konuda eksiğim olduğunu görüyorum. Ama inşallah onlara da dua ediyorum. Allah eksiğimizi, noksanımızı ikmal etsin inşallah.
Teşekkür ederiz.
Biz de Yeni Asya gazetesine teşekkür ediyoruz.
RÖPORTAJ: SEBAHATTİN YAŞAR