Selâmünaleyküm. Yeni Asya’nın editör ve yöneticilerine beni tekrar yazmaya dâvet edip bu büyük gazetenin okuyucularıyla tekrar iletişim kurma ayrıcalığını tanıdıkları için teşekkür etmek istiyorum.
Birçoğunuzla görüşmeyeli uzun zaman oldu, yorumlarınızı tekrar okumak için sabırsızlanıyorum. Geçtiğimiz senelerde Türkiye’ye gerçekleştirdiğim ziyaret esnasında tanıştığım muhteşem insanları sevgiyle hatırlıyorum. Mücahit Çakır ABD’den gönderdiğim yazıları çeviriyor olacak. İnşallah bu yazdıklarım insanlığın gayesine katkı sunar ve sizlere de faydalı bilgiler sağlar.
Dünyanın tekrar dikkatini ABD’nin Maryland eyaletindeki Baltimore şehrinde yaşanan olaylara çevirdiği esnada, Missouri eyaletindeki Ferguson olaylarının da devam ettiğini hatırlamak önem taşıyor. Amerika kıt’asında hava ısınmaya başlarken, ABD şehirleri muhtemelen yalnızca yazın sıcaklığını hissetmekle yetinmeyecekler, mahallelerde yakılan ateşlerin sıcaklığını da hissetmeye başlayacaklar.
Baltimore Belediye Başkanı, vatandaşların sinirli oluşunu halkın polis tarafından “serseri” olarak nitelenip öldürülmesiyle ilişkilendiriyor. Vali ise bu Amerikan eyaletinde Maryland Ulusal Muhafızlarını çağırıyor ve olağanüstü hal ilân ediyor. Herkes burnunun ucundan bakıp kendini beğenmiş bir şekilde Baltimore’daki siyahilerin nasıl kontrolden çıktığını ve “isyanların bir şeyi çözmeyeceğini” konuşuyor.
Burada ilginç olan şu: Bazıları Baltimore’da yaşanan karışıklıkları hemen kınadı, bazıları da gösterileri lânetledi. Fakat bu bazılarının çoğu, Arap Baharı esnasında Tunus ve Mısır’da yaşanan “isyan” gösterilerinin arkasında durdu ve şiddetle alkışladı. Aynı Amerikalılar bu tür isyanların halkın kendini boyunduruk altından kurtarıp özgürleştirmesi ve polisin şiddet ihtiva eden eylemlerinden kurtarması için gerekli olduğunu söylüyorlardı.
Hong Kong’daki öğrenciler polise karşı ayaklandığı zaman, Amerikalı muhafazakâr ve neoliberal medya bunu alkışladı, öğrencileri onayladı ve manevî destek sağladı. Birleşik Devletler Çin polisinin gaddarlığını kınadı.
Tabiî bunun yanında bir de Ukrayna’daki karışıklık var. Amerika aslında zalim polis güçlerine karşı ayağa kalkmaya cesaret edenler için yardım gönderiyordu. Amerikalı liderler bunları Özgürlük Savaşçıları olarak anıyordu.
Amerika’nın, siyahî insanların baskıya karşı direnmesi dışında özgürlük için savaşanlara alkış tutmayı seviyor olması çok gülünç. 1976 Haziran’ında Soweto Ayaklanması gerçekleştirildi, yüzlerce insan öldürüldü ve dünya Güney Afrika’yı kınadı. Ancak ABD ile İsrail bu ülkenin liderlerine ve vahşi Aparteid (ırkçı) rejimine olan desteğini sürdürdü.
Amerikan medyası Soweto’daki öğrencilerin baskıyı durdurmak için barışçıl araçlar bulması gerektiğini söylemeye çalıştı. Onlara ayaklanmanın hiçbir şeyi çözmeyeceğini anlattılar. Güney Afrika’ya ambargo uygulamak için her seçim yapıldığında ABD veto etmek için oradaydı. Soweto ayaklanması esnasında eski ABD Başkanı Gerald Ford ve eski Dışişleri Bakanı Henry Kissinger Aperteid (ırkçı) rejimi bitirmek için değil, daha dostça hale getirmek için müzakere ayarlamaya çalışıyordu.
Birleşik Devletler, Güney Afrika’yı önemli bir jeopolitik ortak olarak gördü. Mesele siyahileri özgürleştirmek değil, işlerin tıkırında yürümesini sağlamaktı. Neyse ki Güney Afrika’daki siyahiler anlaşma ve müzakereleri reddettiler, eninde sonunda ülkelerini geri kazandılar.
Şiddet gösterileri, polise sonuçlarına katlanmadan dilediklerini yapabilme özgürlüklerinin verildiği sistemlerin yan ürünleridir.
Sakın beni yanlış anlamayın, lüzumsuz şiddeti mazur görmüyorum, bu bir eylemcinin bir mağazayı yakması veya polisin silâhsız bir şüpheliyi sırtından vurması olabilir. Fakat psikolojik olarak şiddet, Baltimore’da yaşananlara karşı verilen anlaşılabilir (yine de kabul edilemez) bir cevaptır.
Polis ve Amerikan mahkeme sistemi, polisin en rezil ve en dehşetli hareketlerine rağmen hukukun üstünde tutulacağını açıkça ortaya koydu.
Madalyonun öteki tarafına bakarsak; polisin kendi gücünü istismar etmemesi, kanunî sistemin polise tanıdığı adalet dağıtma ve her türlü çirkin hareketlerine rağmen ortalıktan sıvışma kolaylığını kullanmaması için önüne bazı tedbirler konulmasını ümit ediyorum. Bu, Amerika’nın toplum olarak korkunç bir şekilde kötüye doğru gidişinin fotoğrafıdır.
Sonuç alabilmek için resmî hiçbir merci yok, insanlar çaresiz ve hayal kırıklığına uğramış hissediyor ve bu insanlardan bazıları da hayal kırıklığından kurtulmanın yolunu Baltimore’da isyan çıkartmakta buluyor.
Bu hâlâ kabul edilebilir değil, fakat kesinlikle anlaşılabilir bir hareket. Bu eylemler, eğer Amerika toplum olarak polisin silâhsız siyahî Amerikalıları öldürüp adaletle yüzleşmeden, kanunî mevzuatı aldatmaya devam etmesi halinde önümüzdeki aylarda bu tür eylemleri daha çok göreceğimizin de bir işareti.
Tercüme: Mücahit Çakır