ve sıfât-ı İlâhiyeyi alâkadar eden beka-i uhreviyeye ait du-
alarını içine alan ve nev-i insanın güneşleri ve yıldızları ve
kumandanları olan bütün peygamberleri arkasına alıp,
onlara duasına `Âmin, âmin’ dedirten ve ümmetinden her
gün her ferd-i mütedeyyin hiç olmazsa kaç defa ona sa-
lâvat getirmekle onun duasına `Âmin, âmin’ diyen ve bel-
ki bütün mahlûkat o duasına iştirak ederek `evet, yâ rab-
bena, istediğini ver; biz de onun istediğini istiyoruz’ diyor-
lar. Bütün bu reddedilmez şerait altında, beka-i uhrevî ve
saadet-i ebediye için, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâ-
mın haşrin hadsiz esbab-ı mucibesinden yalnız tek duası,
cennetin vücuduna ve baharın icadı kadar kudretine ko-
lay olan ahiretin icadına kâfi bir sebeptir” diye
Mucîb
ve
Semî
ve
Rahîm
isimleri bizim sualimize cevap veriyorlar.
Hem, “Madem gündüz bedahetle güneşi gösterdiği gi-
bi zemin yüzünde mevsimlerin tebeddülünde küllî ölmek
ve dirilmekte perde arkasında bir Mutasarrıf; gayet inti-
zamla koca küre-i arzı bir bahçe, belki bir ağaç kolaylı-
ğında ve intizamında ve azametli baharı bir çiçek sühule-
tinde ve mizanlı ziynetinde ve zemin sahifesinde üç yüz
bin haşir ve neşrin numune ve misallerini gösteren üç
yüz bin kitap hükmündeki nebatat ve hayvanat taifeleri-
ni (onda) yazar, beraber ve birbiri içinde şaşırmayarak,
karışık iken karıştırmayarak, birbirine benzemekle bera-
ber iltibassız, sehivsiz, hatasız, mükemmel, muntazam,
manidar yazan bir
Kalem-i Kudret
, bu azameti içinde
hadsiz bir rahmet, nihayetsiz bir hikmet ile işlediği gibi;
Şualar
o
n
B
irinci
Ş
ua
| 343 |
MEYVE RİSALESİ
kâfi:
yeter, kâfi gelir.
kâinat:
yaratılmış olan şeylerin
tamamı, bütün âlemler, varlıklar.
kalem-i Kudret:
kudret kalemi,
Allah’ın güç ve kuvveti ile yarat-
ması.
kudret:
güç, kuvvet, iktidar.
kumandan:
komutan.
küllî:
umumî, genel.
küre-i arz:
yer küre, dünya.
madem:
... -den dolayı, böyle ise.
mahlûkat:
Allah tarafından yara-
tılanlar.
manidar:
nükteli, ince manalı.
misal:
benzer, örnek.
mizan:
ölçü, ayar.
Mucip:
isteyeni istediğine kavuş-
turan, yarattıklarının dileklerine
cevap veren, Allah.
muntazam:
nizamlı, intizamlı, dü-
zenli ve düzgün biçimde.
Mutasarrıf:
tasarruf eden, tasar-
ruf sahibi olan, her şeyin sahibi
olan, malik.
nebatat:
bitkiler.
neşir:
kıyamet günü bütün ölüle-
rin dirilmesi.
nev’i insan:
insan türü, insanoğ-
lu.
nihayetsiz:
sonsuz, sınırsız.
numune:
örnek.
peygamber:
Allah tarafından ha-
ber getirerek İlâhî emir ve yasak-
ları insanlara tebliğ eden elçi, ne-
bî.
rahîm:
merhamet eden, çok mer-
hametli olan, esirgeyen, koruyan,
acıyan Allah.
rahmet:
şefkat etmek, merhamet
etmek, esirgemek.
saadet-i ebediye:
sonu olmayan,
sonsuz mutluluk.
sahife:
sayfa.
salâvat:
Hz. Muhammed’e rahmet
ve esenlik dileme, salât ve selâm
etme.
sehiv:
hata, yanlışlık.
Semi:
gizli ve açık her şeyi işiten
Cenab-ı Hak.
sıfat-ı İlâhiye:
Allah’ın sıfatları.
sual:
soru.
sühulet:
kolaylık.
şerait:
şartlar.
taife:
takım, güruh, familya.
tebeddül:
başkalaşma, değişme.
ümmet:
hak dine davet etmek
için Allah tarafından kendilerine
peygamber gönderilen ve bu pey-
gambere inanıp bağlanan cema-
at, topluluk.
vücut:
var olma, varlık.
zemin:
yer.
ziynet:
süs.
ahiret:
dünya hayatından son-
ra başlayıp ebediyen devam
edecek olan ikinci hayat.
alâkadar:
ilgili, ilişkili, müna-
sebetli, bağlı.
aleyhissalâtü vesselâm:
‘sa-
lât ve selâm onun üzerine ol-
sun’ anlamında Hz. Muham-
med’e dua.
âmin:
Yâ Rabbi! Öyle olsun,
kabul eyle!” anlamında du-
anın sonunda söylenir.
azamet:
büyüklük, ululuk, yü-
celik.
bedahet:
açıklık, aşikâr, ispa-
ta ihtiyaç olmayacak derece-
de açıklık.
beka-i uhrevî:
ahiretteki son-
suzluk.
beka-i uhreviye:
ahiretteki
sonsuzluk.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
esbab-ı mucibe:
gerektiren
sebepler.
esma:
adlar, isimler.
ferd-i mütedeyyin:
dindar şa-
hıs, inanan kişi, imanlı fert.
gayet:
son derece.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
haşir:
kıyametten sonra bü-
tün insanların bir yere toplan-
maları, Allah’ın ölüleri diriltip
mahşere çıkarması.
hayvanat:
hayvanlar.
hikmet:
İlâhî gaye, yüksek bil-
gi.
hükmünde:
değerinde, yerin-
de.
icat:
vücuda getirme, yoktan
var etme.
iltibas:
yanlışlık, karışıklık.
intizam:
düzenlilik, düzgün-
lük.
iştirak:
ortaklık etme, katıl-
ma.