fabrikatörü ve maharetli bir makinisti tanıttırır. öyle de,
küre-i arz denilen yüz binler başlı, her başında yüz binler
mükemmel fabrika bulunan bu seyyar makine-i rabbani-
ye, ne derece bu insan fabrikasından büyükse, mükem-
melse, o derecede, okuduğunuz fenn-i makine mikyasıy-
la, küre-i arzın ustasını ve sahibini bildirir ve tanıttırır.
Hem meselâ, nasıl ki gayet mükemmel, bin bir çeşit
erzak, etrafından celbedip içinde muntazaman istif ve ih-
zar edilmiş depo ve iaşe ambarı ve dükkân, şeksiz bir fev-
kalâde iaşe ve erzak malikini ve sahibini ve memurunu
bildirir. öyle de, bir senede, yirmi dört bin senelik bir da-
irede muntazaman seyahat eden; ve yüz binler ve ayrı ay-
rı erzak isteyen taifeleri içine alan; ve seyahatiyle mev-
simlere uğrayıp, baharı bir büyük vagon gibi, binler ayrı
ayrı taamlarla doldurarak, kışta erzakı tükenen bîçare zî-
hayatlara getiren; ve küre-i arz denilen bu rahmanî iaşe
ambarı ve bu sefine-i sübhaniye ve bin bir çeşit cihazatı
ve malları ve konserve paketleri taşıyan bu depo ve dük-
kân-ı rabbanî, ne derece o fabrikadan büyük ve mükem-
mel ise, okuduğunuz veya okuyacağınız fenn-i iaşe mik-
yasıyla, o kat’iyette ve o derecede, küre-i arz deposunun
sahibini, mutasarrıfını, müdebbirini bildirir, tanıttırır,
sevdirir.
Hem, nasıl ki, dört yüz bin millet, içinde bulunan ve
her milletin istediği erzakı ayrı ve istimal ettiği silâhı ayrı
ve giydiği elbisesi ayrı ve talimatı ayrı ve terhisatı ayrı olan
bir ordunun mu’cizekâr bir kumandanı, tek başıyla
Şualar
o
n
B
irinci
Ş
ua
| 333 |
MEYVE RİSALESİ
Cenab-ı Hakkın, yıldızlar ve geze-
genler gibi bir gemi hükmündeki
mahlûkları.
seyyar:
sabit olamayan, belirli bir
yerde sürekli durmayan, hareket
eden.
taam:
yemek, yiyecek.
taife:
kavim, kabile.
talimat:
talimler, eğitimler; bir iş
hakkında hareket tarzını bildiren
emirler.
terhisat:
terhisler, izin vermeler,
serbest bırakmalar.
bîçare:
çaresiz, zavallı.
celp:
çekme, çekiş, kendine
çekmek.
cihazat:
cihazlar, kendilerine
ihtiyaç duyulan maddî mane-
vî aletler.
dükkân-ı rabbanî:
Allah’ın
dükkânı.
erzak:
yiyecek, içecek, azık-
lar.
fenn-i iaşe:
insan ve hayvan-
ların besleniş ve yaşayışları
hakkında bilgi veren ilim dalı.
fenn-i makine:
makine ilmi,
bilgisi.
fevkalâde:
olağanüstü.
iaşe:
geçindirme, besleme, ya-
şatma.
ihzar:
hazır etme, hazırlama.
istif:
düzgün şekilde sıralama
ve yığma, muntazam yığın.
istimal:
kullanma.
kat’iyet:
kat’îlik, kesinlik.
kumandan:
komutan.
küre-i arz:
yer küre, dünya.
maharet:
mahirlik, ustalık.
makine-i rabbaniye:
her şe-
yi terbiye ve idare eden Ce-
nab-ı Hakkın makinesi, prog-
ramı, sistemi.
malik:
sahip.
mu’cizekâr:
mu’cizeli, mu’ci-
ze hâlinde.
muntazaman:
düzgün, düzenli
ve devamlı olarak.
mutasarrıf:
tasarruf eden, ta-
sarruf sahibi olan, her şeyin
sahibi olan, malik.
müdebbir:
tedbir alan, tedbir-
li, her şeyi önceden düşünen.
rahmanî:
bütün varlıkların rı-
zıklarını münasip bir şekilde
karşılayan Allah’a ait.
sefine-i Sübhaniye:
her türlü
kusur ve noksandan uzak olan