İşte ey bu medrese-i Yusufiyede benim ders arkadaşla-
rım! Madem hakikat budur; ve bu hakikati risale-i nur o
derece kat’î ve güneş gibi ispat etmiş ki, yirmi senedir
mütemerritlerin inatlarını kırıp imana getiriyor. Biz dahi
hem dünyamıza, hem istikbalimize, hem ahiretimize,
hem vatanımıza, hem milletimize tam menfaatli ve kolay
ve selâmetli olan iman ve istikamet yolunu takip edip, boş
vaktimizi sıkıntılı hülyalar yerinde kur’ân’dan bildiğimiz
sureleri okumak ve manalarını bildiren arkadaşlardan öğ-
renmek ve kazaya kalmış farz namazlarımızı kaza etmek
ve birbirinin güzel huylarından istifade edip, bu hapisha-
neyi güzel seciyeli fidanlar yetiştiren bir mübarek bahçe-
ye çevirmek gibi a’mal-i saliha ile, hapishane müdür ve
alâkadarları cani ve katillerin başlarında zebani gibi azap
memurları değil, belki medrese-i Yusufiyede cennete
adam yetiştirmek ve onların terbiyesine nezaret etmek
vazifesiyle memur birer müstakim üstat ve birer şefkatli
rehber olmalarına çalışmalıyız.
@
Şualar
o
n
B
irinci
Ş
ua
| 325 |
MEYVE RİSALESİ
menfaat:
fayda.
mübarek:
feyizli, bereketli, kutlu.
müstakim:
doğru.
nezaret:
gözetme, bakma, kont-
rol etme.
rehber:
yol gösteren, kılavuz.
selâmet:
salimlik, eminlik; sıkıntı,
korku ve endişeden uzak olma.
sure:
Kur’ân-ı Kerîm’in ayrıldığı
114 bölümden her biri.
şefkat:
karşılıksız sevgi besleme,
içten ve karşılıksız merhamet.
terbiye:
eğitim; iyi ahlâk, saygı ve
edep öğrenme.
üstat:
bir ilim ve sanatta üstün
olan kimse, öğretmen.
vazife:
görev.
zebani:
cehennemlikleri cehen-
neme atmakla vazifeli melekler.
ahiret:
dünya hayatından son-
ra başlayıp ebediyen devam
edecek olan ikinci hayat.
alâkadar:
ilgili, ilişkili, müna-
sebetli, bağlı.
a’mal-i saliha:
salih ameller,
Allah’ın rızasına uygun yapıl-
mış iyi ve hayırlı işler.
azap:
günahlara karşı kabirde
ve ahirette çekilecek ceza.
cani:
cinayet işlemiş kimse,
acımasız, gaddar.
farz:
kesin yapılması gerekli
olan; İslâmiyette kesin olarak
yapılması gereken emir.
hakikat:
gerçek, esas.
huy:
yaratılıştan olan karak-
ter, mizaç.
hülya:
hayal.
iman:
inanma, itikat.
istifade:
faydalanma, yarar-
lanma.
istikamet:
inanç, düşünce ve
niyette, tutum ve davranışta
Allah’ın rızasına uygun dürüst-
lük.
istikbal:
gelecek.
kat’î:
kesin, şüpheye ve te-
reddüde mahal bırakmayan.
katil:
adam öldüren, insan öl-
düren kimse, cani.
kaza:
vakit çıktıktan sonra na-
mazın kılınması veya zama-
nında yapılmayan ibadetlerin
yerine getirilmesi.
madem:
... -den dolayı, böyle
ise.
Medrese-i Yusufiye:
Yusuf’un
medresesi, Hz. Yusuf’un (as)
iftira, haksızlık ve zulüm ile
hapiste kalmasından kinaye
olarak, iman ve Kur’ân’a hiz-
metinden dolayı tevkif edilen-
lerin hapsedildiği yer mana-
sında, hapishane.