Şualar - page 334

bütün o ayrı ayrı milletlerin ayrı ayrı erzaklarını ve çeşit
çeşit eslihalarını ve elbiselerini ve cihazatlarını, hiçbirini
unutmayarak ve şaşırmayarak verdiği o acip ordu ve or-
dugâh, şüphesiz, bedahetle, o harika kumandanı göste-
rir, takdirkârâne sevdirir. Aynen öyle de, zemin yüzünün
ordugâhında ve her baharda yeniden silâh altına alınmış
bir yeni ordu-yı sübhanîde, nebatat ve hayvanat milletle-
rinden dört yüz bin nev’in çeşit çeşit elbise, erzak, esliha,
talim, terhisleri gayet mükemmel ve muntazam ve hiçbi-
rini unutmayarak ve şaşırmayarak bir tek kumandan-ı
azam tarafından verilen küre-i arzın bahar ordugâhı, ne
derece mezkûr insan ordu ve ordugâhından büyük ve mü-
kemmel ise, sizin okuyacağınız fenn-i askerî mikyasıyla
dikkatli ve aklı başında olanlara o derece küre-i arzın Hâ-
kim’ini ve rabbini ve Müdebbir’ini ve kumandan-ı Ak-
des’ini hayretler ve takdislerle bildirir ve tahmit ve tesbih-
le sevdirir.
Hem nasıl ki, bir harika şehirde, milyonlar elektrik lâm-
baları, hareket ederek her yeri gezerler; yanmak madde-
leri tükenmiyor bir tarzdaki elektrik lâmbaları ve fabrika-
sı, şeksiz, bedahetle, elektriği idare eden ve seyyar lâm-
baları yapan ve fabrikayı kuran ve iştial maddelerini geti-
ren bir mu’cizekâr ustayı ve fevkalâde kudretli bir elekt-
rikçiyi hayretler ve tebriklerle tanıttırır, yaşasınlar ile sev-
dirir. Aynen öyle de, bu âlem şehrinde, dünya sarayının
damındaki yıldız lâmbaları, bir kısmı, kozmoğrafyanın
dediğine bakılsa küre-i arzdan bin defa büyük ve top gül-
lesinden yetmiş defa sür’atli hareket ettikleri hâlde,
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
âlem:
dünya, cihan.
bedahet:
açıklık, aşikâr, ispata ih-
tiyaç olmayacak derecede açık-
lık.
esliha:
silâhlar.
fenn-i askerî:
askerlikle ilgili bilgi,
askerlik sanatı ile ilgili ilim; asker-
lik sanatı.
fevkalâde:
olağanüstü.
gülle:
top mermisi.
Hâkim:
her şeye hükmeden ve
her bir şeyi hükmü altında tutan.
harika:
olağanüstü.
idare:
bir işi yürütme, çekip çevir-
me.
iştial:
tutuşma, tutuşup yanma,
parlama, alevlenme.
kozmoğrafya:
astronominin, ma-
tematik ve fiziğin yalnız temel
kavramlarından yararlanarak en
belli başlı olayları ele alan dalı.
kudret:
güç, kuvvet, iktidar.
Kumandan-ı akdes:
en mukad-
des kumandan; Allah.
kumandan-ı azam:
en büyük
kumandan.
küre-i arz:
yer küre, dünya.
mezkûr:
zikredilen, adı geçen,
anılan.
mu’cizekâr:
mu’cizeli, mu’ci-
ze hâlinde.
muntazam:
nizamlı, intizamlı,
düzenli ve düzgün biçimde.
nevi:
çeşit, tür.
ordugâh:
ordu yeri, ordunun
barınıp konakladığı yer.
ordu-yı Sübhanî:
her türlü ek-
siklik ve noksanlıktan uzak
olan Cenab-ı Hakkın ordusu.
rab:
besleyen, yetiştiren, ver-
diği nimetlerle mahlûkatı ıs-
lah ve terbiye eden Allah.
seyyar:
gezici; gezen, dolaşan.
şek:
şüphe, zan, tereddüt; ak-
siyle birlikte iki ihtimalin eşit
derecede bulunduğu bilgi.
tahmit:
elhamdülillâh deme,
bütün övgünün ve hamdin
yalnız Allah’a ait olduğunu söy-
leme.
takdirkârâne:
takdir edene
yakışır şekilde, takdir ederek.
takdis:
yüceltme, mukaddes
sayma, kudsî ve mübarek say-
ma.
talim:
eğitim, yetiştirme, öğ-
retme.
tarz:
biçim, şekil, suret.
tebrik:
kutlama. uğurlu, ha-
yırlı, mübarek olmasını dile-
me.
terhis:
izin verme, serbest bı-
rakma.
tesbih:
Allah’ı bütün kusur ve
noksan sıfatlardan uzak tut-
ma, Cenab-ı Hakkı şanına lâ-
yık ifadelerle anma.
zemin:
yer.
MEYVE RİSALESİ
| 334 |
o
n
B
irinci
Ş
ua
Şualar
1...,324,325,326,327,328,329,330,331,332,333 335,336,337,338,339,340,341,342,343,344,...1581
Powered by FlippingBook