kitab-ı kebiri ki, bir tek sahifesi olan zemin yüzünde ve bir
tek forması olan baharda üç yüz bin ayrı ayrı kitaplar hük-
mündeki üç yüz bin nebatî ve hayvanî taifeleri beraber,
birbiri içinde, yanlışsız, hatasız, karıştırmayarak, şaşırma-
yarak, mükemmel, muntazam ve bazen ağaç gibi bir ke-
limede bir kasideyi ve çekirdek gibi bir noktada bir kita-
bın tamam bir fihristesini yazan bir kalem işlediğini gözü-
müzle gördüğümüz bu nihayetsiz manidar ve her kelime-
sinde çok hikmetler bulunan şu mecmua-i kâinat ve bu
mücessem kur’ân-ı ekber-i âlem, mezkûr misaldeki kitap-
tan ne derece büyük ve mükemmel ve manidar ise, o de-
recede, sizin okuduğunuz fenn-i hikmetü’l-eşya ve mek-
tepte bilfiil mübaşeret ettiğiniz fenn-i kıraat ve fenn-i ki-
tabet, geniş mikyaslarıyla ve dürbün gözleriyle bu kitab-ı
kâinatın nakkaşını, kâtibini hadsiz kemalâtıyla tanıttırır,
(1)
o
ôn
Ñ`r
c
n
G *n
G
cümlesiyle bildirir,
(2)
$G n
¿Én
ër
Ñ°o
S
takdisiyle ta-
rif eder,
(3)
! o
ór
ªn
ër
dn
G
senalarıyla sevdirir.
İşte bu fenlere kıyasen, yüzer fünundan her bir fen,
geniş mikyasıyla ve hususî âyinesiyle ve dürbünlü gözüy-
le ve ibretli nazarıyla, bu kâinatın Hâlık-ı zülcelâl’ini es-
masıyla bildirir; sıfâtını, kemalâtını tanıttırır. İşte, bu
muhteşem ve parlak bir bürhan-ı vahdaniyet olan mez-
kûr hücceti ders vermek içindir ki, kur’ân-ı Mu’cizülbe-
yan, çok tekrar ile, en ziyade,
(4)
¢n
Vr
Qn
’r
Gn
h p
äGn
ƒ'
ª°s
ùdG n
?n
?n
N
ve
(5)
¢p
Vr
Qn
’r
Gn
h p
äGn
ƒ'
ª°s
ùdG t
Ün
Q
a’raf:
Kur’ân-ı Kerîm’in 7. suresi.
Mekke’de nazil olmuştur. 206 ayet-
tir.
bilfiil:
bizzat kendi çalışması ile,
kendi yaparak.
bürhan-ı vahdaniyet:
Allah’ın tek,
bir olduğunun delili, ispatı.
durbîn:
uzağı gösteren alet.
En’am:
Kur’ân-ı Kerîm’in altıncı su-
resi. Mekke’de (20, 23, 91, 93, 114,
141, 151, 152. ayetler Medine’de)
nazil olmuştur. Bir kısım Kur’ân
ayetlerinden ve surelerinden mü-
teşekkil dua kitabı.
esma:
adlar, isimler.
fen:
tecrübî, ispatla meydana gel-
miş ilimlere verilen genel ad.
fenn-i hikmetüleşya:
tabiat bil-
gisi, bütün varlıkların yaratılışın-
daki gayelere ait ilim.
fenn-i kıraat:
okuma bilgisi, ilmi.
fenn-i kitabet:
çeşitli yazı usul ve
şekillerini öğreten ilim.
fihriste:
bir kitapta bulunan şey-
leri sırayla gösteren liste, katalog.
forma:
hususî, özel giysiler.
fünun:
fenler.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
Hâlık-ı Zülcelâl:
Sonsuz büyüklük
sahibi yaratıcı, Allah.
hayvanî:
hayvanla ilgili, hayvana
ait.
hikmet:
İlâhî gaye, gizli sebep.
hususî:
özel.
hüccet:
delil.
hükmünde:
değerinde, yerinde.
kaside:
belli bir amaçla yazılmış
divan şiiri ve bu şiirin nazım şekli.
kitab-ı kâinat:
kâinat kitabı.
kitab-ı kebir:
büyük kitap.
kıyasen:
kıyas yoluyla, kıyas ede-
rek.
Kur’ân-ı Ekber-i Âlem:
En büyük
âlem kitabı olan Kur’ân-ı Kerîm.
Kur’ân-ı Mu’cizülbeyan:
açıkla-
malarıyla akılları benzerini yap-
maktan âciz bırakan Kur’ân-ı Ke-
rîm.
manidar:
nükteli, ince manalı.
mecmua-i kâinat:
kâinat mec-
muası, kâinat kitabı; bir mecmua
gibi manalar ifade eden kâinat.
mektep:
eski dönemde ilk ve or-
ta tahsilin yapıldığı eğitim kuru-
mu.
mezkûr:
zikredilen, adı geçen, anı-
lan.
mikyas:
ölçek.
misal:
örnek.
muhteşem:
haşmetli, yüce.
muntazam:
nizamlı, intizamlı, dü-
zenli ve düzgün biçimde.
mübaşeret:
bir işe başlama,
girişme, tutuşma, bulaşma, te-
mas.
mücessem:
tecessüm etmiş,
cisimlenmiş.
nakkaş:
nakış işi yapan, nakış
işleyen kimse.
nazar:
bakış, dikkat.
nebatî:
bitkisel, bitki ile ilgili,
bitkiye ait.
nihayetsiz:
sonsuz, sınırsız.
sahife:
sayfa.
sena:
methetme, övme.
sıfat:
vasıf, nitelik.
taife:
takım, güruh, familya.
takdis:
yüceltme, mukaddes
sayma, kudsî ve mübarek say-
ma.
tarif:
bir şeyi bütün vasıflarını
içine alacak şekilde anlatma.
zemin:
yer.
1.
Allah en büyüktür, en yücedir.
2.
Allah, zatında, sıfatlarında ve fiillerinde bütün kusur ve noksanlardan uzaktır.
3.
Rahmet ve merhameti sonsuz olan Allah’a ezelden ebede kadar hamd olsun. (Fatiha Sure-
si: 2.)
4.
Gökleri ve yeri yarattı. (A’raf Suresi: 54; En’am Sûresi:1 73.)
5.
Göklerin ve Yerin Rabbi [Allah’tır]. (Ra’d Sûresi:16; İsra Sûresi:102; Kehf Süresi:14)
MEYVE RİSALESİ
| 336 |
o
n
B
irinci
Ş
ua
Şualar