Şualar - page 337

ayetleriyle Hâlık’ımızı bize tanıttırıyor diye mektepli genç-
lere dedim.
onlar dahi tamamıyla kabul edip tasdik ederek, “Had-
siz şükür olsun rabbimize ki, tam kudsî ve ayn-ı hakikat
bir ders aldık. Allah senden razı olsun” dediler. Ben de
dedim:
“İnsan binler çeşit elemler ile müteellim ve binler nevi
lezzetler ile mütelezziz olacak bir zîhayat makine ve ga-
yet derece acziyle beraber hadsiz maddî, manevî düşman-
ları ve nihayetsiz fakrıyla beraber hadsiz zahirî ve bâtınî
ihtiyaçları bulunan ve mütemadiyen zeval ve firak tokat-
larını yiyen bir bîçare mahlûk iken, birden iman ve ubu-
diyetle böyle bir padişah-ı zülcelâl’e intisap edip, bütün
düşmanlarına karşı bir nokta-i istinat ve bütün hacatına
medar bir nokta-i istimdat bularak, herkes mensup oldu-
ğu efendisinin şerefiyle, makamıyla iftihar ettiği gibi, o da
böyle nihayetsiz kadîr ve rahîm bir padişaha iman ile in-
tisap etse ve ubudiyetle hizmetine girse ve ecelin idam
ilânını kendi hakkında terhis tezkeresine çevirse, ne ka-
dar memnun ve minnettar ve ne kadar müteşekkirâne if-
tihar edebilir, kıyas ediniz.”
o mektepli gençlere dediğim gibi, musibetzede mah-
puslara da tekrar ile derim: onu tanıyan ve itaat eden zin-
danda dahi olsa bahtiyardır. onu unutan saraylarda da
olsa zindandadır, bedbahttır.
Şualar
o
n
B
irinci
Ş
ua
| 337 |
MEYVE RİSALESİ
fından yaratılmış olan.
mahpus:
hapsedilmiş olan.
makam:
manevî mevki.
manevî:
manaya ait, maddî ol-
mayan.
medar:
sebep, vesile.
mektep:
eski dönemde ilk ve or-
ta tahsilin yapıldığı eğitim kuru-
mu.
memnun:
sevinmiş, sevinçli.
mensup:
bir şeye veya kimseye
alâkası bulunan, bağlı olan.
minnettar:
bir iyiliğe karşı teşek-
kür duygusu içinde olan.
müteellim:
elemli, kederli, hüzün-
lü, içi sızlayan.
mütelezziz:
lezzet alan, tat hisse-
den, hazzeden, hoşlanan.
mütemadiyen:
sürekli olarak, de-
vamlı.
müteşekkirâne:
müteşekkir ola-
rak, teşekkür edercesine.
nevi:
çeşit, tür.
nihayetsiz:
sonsuz, sınırsız.
nokta-i istimdat:
yardım ve me-
det isteme noktası.
nokta-i istinat:
dayanak noktası,
güvenme ve itimat noktası.
padişah:
hükümdar, sultan.
Padişah-ı Zülcelâl:
celâl sahibi pa-
dişah; nihayetsiz büyüklüğe ve
haşmete sahip bir hükümdar olan
Allah.
rab:
besleyen, yetiştiren, verdiği
nimetlerle mahlûkatı ıslah ve ter-
biye eden Allah.
ra’d:
Kur’ân-ı Kerîm’in 13. suresi.
Medine’de nazil olmuştur.
rahîm:
merhamet eden, çok mer-
hametli olan, esirgeyen, koruyan,
acıyan Allah.
razı:
rıza gösteren, kabul eden,
hoşnut olan.
şeref:
manevî büyüklük, yücelik,
onur.
şükür:
nimet ve iyiliğin sahibini
tanıma ve ona karşı minnet duy-
ma.
tasdik:
bir şeyin veya kimsenin
doğruluğuna kesin olarak hük-
metme.
terhis:
izin verme, serbest bırak-
ma.
tezkere:
belge, pusula.
ubudiyet:
kulluk.
zat:
kendi, asıl, öz.
zeval:
sona erme, yok olma, öl-
me.
zahirî:
görünüşte olan; zahire, dı-
şa ait olan.
zîhayat:
hayat sahibi.
zindan:
hapishane.
acz:
zayıflık, güçsüzlük.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümle-
si.
ayn-ı hakikat:
hakikatin aslı,
gerçeğin tâ kendisi.
bahtiyar:
bahtlı, tâli’li, mes’ut
, mutlu.
bâtınî:
içe ait, dâhilî, görün-
meyen, gizli.
bedbaht:
bahtsız, tâli’siz, za-
vallı.
bîçare:
çaresiz, zavallı.
ecel:
her canlının Allah tara-
fından takdir edilen ölüm vak-
ti.
elem:
dert, üzüntü, maddî-
manevî ıztırap.
fakr:
fakirlik, yoksulluk, muh-
taçlık.
firak:
ayrılık, hicran.
hacat:
hâcetler, ihtiyaçlar.
Hâlık:
yoktan yaratan, her şe-
yi yoktan var eden, yaratıcı;
Allah.
idam:
yok olma.
iftihar:
övünme.
iman:
inanma, itikat.
intisap:
mensup olma, bağ-
lanma, girme.
İsra:
Kur’ân-ı Kerîm’in 17. su-
residir. Mekke’de nazil olmuş-
tur.
itaat:
boyun eğme, uyma, alı-
nan emre göre hareket etme.
Kadîr:
kudret sahibi olan ve
her şeye gücü yeten Allah.
Kehf:
Kur’ân-ı Kerîm’in 18. su-
resi. Mekke’de (28, 83 ve 101.
ayetleri Medine’de) inmiştir.
kıyas:
karşılaştırma, oranla-
ma.
kudsî:
mukaddes, yüce.
maddî:
madde ile alâkalı, cis-
manî.
mahlûk:
yaratık, Allah tara-
1...,327,328,329,330,331,332,333,334,335,336 338,339,340,341,342,343,344,345,346,347,...1581
Powered by FlippingBook