Şualar - page 319

yalnız onlara ehemmiyet verir derecede aklını, kalbini, ru-
hunu, insaniyetini kaybetmiş oluyor.
Madem hakikat-i hâl budur; biz mahpuslar, bu hapis
musibetinden intikamımızı tam almak için o mübarek
ikinci heyetin hediyelerini kabul etmeliyiz. Yani, nasıl ki
bir dakika intikam lezzeti ve birkaç dakika veya bir iki sa-
at sefahat lezzetleriyle, bu musibet, bizi on beş ve beş ve
on ve iki üç sene bu hapse soktu, dünyamızı bize zindan
eyledi. Biz dahi bu musibetin rağmına ve inadına, bir iki
saat müddet-i hapsi bir iki gün ibadete ve iki üç sene ce-
zamızı –mübarek kafilenin hediyeleriyle– yirmi otuz sene
bâkî bir ömre ve on ve yirmi sene hapiste cezamızı mil-
yonlar sene cehennem hapsinden affımıza vesile edip, fâ-
nî dünyamızın ağlamasına mukabil, bâkî hayatımızı gül-
dürerek, bu musibetten tam intikamımızı almalıyız. Ha-
pishaneyi terbiyehane gösterip, vatanımıza ve milletimi-
ze birer terbiyeli, emniyetli, menfaatli adam olmaya ça-
lışmalıyız. Ve hapishane memurları ve müdürleri ve mü-
debbirleri dahi, cani ve eşkıya ve serseri ve katil ve sefa-
hatçi ve vatana muzır zannettikleri adamları bir mübarek
dershanede çalışan talebeler görsünler ve müftehirâne Al-
lah’a şükretsinler.
@
Şualar
o
n
B
irinci
Ş
ua
| 319 |
MEYVE RİSALESİ
şükür:
nimet ve iyiliğin sahibini
tanıma ve ona karşı minnet duy-
ma.
talebe:
talep eden, öğrenci.
terbiye:
eğitim; iyi ahlâk, saygı ve
edep öğrenme.
terbiyehane:
terbiye yeri.
vesile:
aracı, vasıta.
zindan:
hapishane.
bâkî:
ebedî, daimî, sürekli ve
kalıcı olan.
cani:
acımasız, gaddar.
emniyet:
eminlik, güvenlik,
korkusuzluk.
eşkıya:
dağ hırsızları, haydut-
lar, yol kesiciler.
fânî:
ölümlü, geçici.
hakikat-i hâl:
durumun ger-
çek yönü, işin aslı.
ibadet:
Allah’ın emrettiklerini
yerine getirme, Allah’a karşı
kulluk vazifesini yapma.
inat:
bir konuda ısrarlı olma,
sözünde ayak direme.
insaniyet:
insanlık mahiyeti.
intikam:
öç alma, kendisine,
bulunduğu topluluğa veya be-
nimsediği bir şeye karşı yapı-
lan tecavüze, kötülüğe karşı-
lık verme, misillemede bulun-
ma.
kafile:
birlikte yolculuk eden
topluluk; zümre, fırka.
katil:
katleden, öldüren.
madem:
...den dolayı, böyle
ise.
mahpus:
hapsedilmiş olan,
mevkuf.
mukabil:
karşılık.
musibet:
felâket, belâ.
muzır:
zararlı, zarar veren.
mübarek:
feyizli, bereketli,
kutlu.
müddet-i hapis:
hapis süresi.
müdebbir:
tedbir alan, tedbir-
li, her şeyi önceden düşünen.
müftehirâne:
iftiharla, iftihar
ederek, övünerek, gururlu bir
şekilde.
rağmına:
ona rağmen, inadı-
na, zıddına.
ruh:
dirilik kaynağı, hayatın
temeli ve sebebi olan manevî
varlık.
1...,309,310,311,312,313,314,315,316,317,318 320,321,322,323,324,325,326,327,328,329,...1581
Powered by FlippingBook