Şualar - page 313

Birincisi
D
ÖRDÜNCÜ SÖZDE
izahı bulunan, her gün yirmi dört
saat sermaye-i hayatı Hâlık’ımız bize ihsan ediyor; tâ ki,
iki hayatımıza lâzım şeyler o sermaye ile alınsın. Biz, kı-
sacık hayat-ı dünyeviyeye yirmi üç saati sarf edip, beş farz
namaza kâfi gelen bir saati pek çok uzun olan hayat-ı uh-
reviyemize sarf etmezsek, ne kadar hilâf-ı akıl bir hata ve
o hatanın cezası olarak hem kalbî, hem ruhî sıkıntıları
çekmek ve o sıkıntılar yüzünden ahlâkını bozmak ve
me’yusâne hayatını geçirmek sebebiyle, değil terbiye al-
mak, belki terbiyenin aksine gitmekle ne derece hasaret
ederiz, kıyas edilsin. eğer, bir saati beş farz namaza sarf
etsek, o hâlde hapis ve musibet müddetinin her bir saati,
bazen bir gün ibadet ve fânî bir saati bâkî saatler hükmü-
ne geçebilmesi ve kalbî ve ruhî me’yusiyet ve sıkıntıların
kısmen zeval bulması ve hapse sebebiyet veren hatalara
kefareten affettirmesi ve hapsin hikmeti olan terbiyeyi al-
ması ne derece kârlı bir imtihan, bir ders ve musibet arka-
daşlarıyla tesellidarâne bir hoş sohbet olduğu düşünülsün.
dördüncü sözde denildiği gibi, bin lira ikramiye kazan-
cı için bin adam iştirak etmiş bir piyango kumarına yirmi
dört lirasından beş on lirayı veren ve yirmi dörtten birisi-
ni ebedî bir mücevherat hazinesinin biletine verme-
yen –Hâlbuki dünyevî piyangoda o bin lirayı kazanmak
Şualar
o
n
B
irinci
Ş
ua
| 313 |
MEYVE RİSALESİ
musibet:
felâket, belâ.
mücevherat:
mücevherler, elmas,
yakut, zümrüt v.b. süs taşlarıyla
süslenmiş ziynet eşyaları.
müddet:
süre, zaman.
rahîm:
merhamet eden, çok mer-
hametli olan, esirgeyen, koruyan,
acıyan Allah.
rahman:
sonsuz merhamet sahi-
bi ve şefkatle bütün varlıkları rı-
zıklandıran Allah.
ruhî:
ruha ait, ruhla ilgili.
sarf:
harcama.
sebebiyet:
sebep olma, icap et-
tirme, gerektirme.
sermaye:
ana para.
sermaye-i hayat:
hayat serma-
yesi.
Sure:
Kur’ân-ı Kerîm’in ayrıldığı
114 bölümden her biri.
terbiye:
eğitim; iyi ahlâk, saygı ve
edep öğrenme.
tesellidarâne:
teselli ederek, te-
selli edene yakışır şekilde.
zeval:
sona erme, yok olma, öl-
me.
zindan:
hapishane.
ahlâk:
huylar, tabiatlar.
aksi:
ters, zıt.
bâkî:
ebedî, daimî, sürekli ve
kalıcı olan.
bazen:
zaman zaman, ara sı-
ra, her zaman değil.
ceza:
karşılık, azap.
ebedî:
sonu olmayan, daimî,
sürekli.
fânî:
ölümlü, geçici.
farz:
kesin yapılması gerekli
olan; İslâmiyette kesin olarak
yapılması gereken emir.
Hâlık:
yoktan yaratan, her şe-
yi yoktan var eden, yaratıcı;
Allah.
hasaret:
hasar, zarar, ziyan.
hayat-ı dünyeviye:
dünyaya
ait olan hayat.
hayat-ı uhreviye:
uhrevî ha-
yat, ahirete ait olan hayat.
hikmet:
İlâhî gaye, gizli se-
bep.
hilâf-ı akıl:
akla ters, akıl dışı.
hükmüne:
yerine, değerine.
ihsan:
bağışlama, ikram et-
me, lütuf.
ikramiye:
piyangodan çıkan
şey.
imtihan:
deneme, sınama; Al-
lah’ın çeşitli şekillerde kulları-
nı denemesi.
iştirak:
katılma.
kâfi:
yeter, kâfi gelir.
kalbî:
kalple ilgili, kalbe ait.
kefareten:
kefaret ile, kendisi
ile günah örtülen veya gideri-
len şey ile.
kısmen:
kısmî olarak, bazı yön-
den.
kıyas:
karşılaştırma, oranla-
ma.
me’yusâne:
ümitsizce, ümit-
sizlikle, ümitsiz bir şekilde.
me’yusiyet:
ümitsizlik.
1...,303,304,305,306,307,308,309,310,311,312 314,315,316,317,318,319,320,321,322,323,...1581
Powered by FlippingBook